Mikdatoius’un, Türkiye için 2100 yılına doğru küresel iklim değişimi kehanetleri
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Gelin beyin jimnastiği yapalım ve yıllar sonra küresel iklim değişimi sonucu ülkemizde neler yaşanabileceğini hayal edelim. Ama hiçbir şeyi kafadan atmayalım, sorulduğunda anlatabileceğimiz bilimsel bir temeli de olsun.
İklim: Ortalama hava sıcaklıkları ve yağış miktarlarında önemli değişimler görülecek. Türkiye’de ortalama hava sıcaklığındaki artış, 20-30 yıl için kışın iki; yazın üç derece civarında olacak. 80-90 yıl sonra ise bu değerler ikiye katlanmış olacak. Böylece, yaz ve sonbaharlarımız daha kuru ve sıcak, kışlarımız ise daha yumuşak, fakat kurak olacak.
Sağlık: Sıcaklıklardaki artışın, özellikle fakirler, yaşlılar, hastalar ve çocuklar üzerinde sağlık açısından olumsuz sonuçları olacak. Artan sıcak hava dalgalarından, şehirlerde ısı izolasyonu yetersiz apartmanların üst katlarında yaşayanlar etkilenecek. Sıtma gibi tropikal hastalıklar tıp uzmanlığında bir numara olacak. "Gölgede ve beyaz kalın; hafif, yavaş ve sulu bir yaşam sürün!.." sloganım "Mikdat Kuralı" olarak adlandırılıp herkes tarafından uygulanacak. Evlerde oksijen barları açılacak.
Tarım: Her bir derecelik sıcaklık artışı, başta tahıl olmak üzere tarımsal üretimi yüzde 10 düşürecek. Su kaynaklarındaki azalma, tarımı etkileyerek çok su, geniş toprak alan isteyen (şeker pancarı, mısır) ürünlerin ekimini sınırlayacak. Yeraltı suyu kullanımı yasaklanacak. Kişi başına su, gıda tüketimi, gıda maddelerinin yetiştirilmesi ve hazırlanmasında kullanılan sanal su miktarına göre karneye bağlanacak. Trabzon’da muz, Antalya’da hindistancevizi rekoltesi rekor kıracak. Eskiden üzerinde fabrika ve ev yapılan tarım alanları "tarımsal dönüşüme" tabi tutulacak. Bugün tarım alanlarını ve su havzalarını amaç dışı kullanıma açanlar, ders kitaplarında vatan haini olarak tanıtılmaya başlanacak; adları okullardan, parklardan, sokak ve caddelerden kaldırılacak.
Afetler: Hava durumu bültenleri havada buharlaşan yağışlar, kum fırtınalarından bahsedecek. Meteorolojik afetler artacak. Dünya bu afetleri sigorta kapsamına alacak, Türkiye uzaktan bakacak. Tamamen tükenen yeraltı suları yüzünden toprak çökmeleri sıklaşacak. Kuraklık resmen afet sayılmadığı için, afet istatistiklerine göre, dünyada kuraklık yaşamayan tek ülke Türkiye kalacak.
Göçler: Kırsal alanların su kaynakları kuruyunca şehirler nüfus patlaması yaşayacak. İklim göçleri en büyük ulusal güvenlik problemine dönüşecek. Avrupa Birliği, Türkiye üzerinden göç akınını durdurmak için sınır ve limanlarımızı kontrolüne almayı teklif edecek. Ege ve Akdeniz’de kaçak iklim göçmeni taşıyan gemi avına çıkılacak.
Turizm: Dayanılmaz sıcak hava dalgaları, orman yangınları, susuzluk, gıda zehirlenmesi, deniz su seviyesi yükselmesi, cilt kanseri ve vektörel hastalıklar, deniz su kirliliği ve balık ölümleri nedeniyle Ege ve Akdeniz’deki deniz-kum-güneş turizmi ilkbahar ve sonbahara kayacak. Yazın Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu’da turizm patlaması yaşanacak.
Uluslararası İlişkiler: Birleşmiş Milletler, dünya atmosferini koruyacak Kopenhag Protokolü’nün gereklerini yerine getirmediği için Türkiye’ye yaptırım uygulamayı tartışacak. Dünya atmosferine zarar veren tesislerini BM müfettişlerine açmayı reddettiği için İran’a ambargo konulması ve tesislerin BM Uzay Kuvvetleri tarafından vurulması gündeme gelecek.
Tabii ki "Böyle gelmiş böyle gider" mantığı ile hareket etmeye devam edersek bütün bunlardan daha beteri bile olabilecek. Sonuç olarak görüldüğü gibi küresel iklim değişiminin kötü etkileri Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıldönümü 2023’ten itibaren mutlaka daha belirgin olacak ve dayanılabilme sınırlarımızı zorlayacak. Bütün bunları bir masal gibi dinleyenlere, "artık uyanın da iklim değişimine uyum sağlamaya ve zarar azaltma çalışmalarına başlayalım" diyorum.