Küresel iklim değişimini, deveye çöle ya da asfalta indirgemeyin
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
‘Telefonunuz çalıyor. Bir gazeteci, bazı sorular sormak için sizi aradığını söylüyor. Peki şimdi ne yapacaksınız?
Acaba gazeteciye cevap vermek, şirketinizde yükselmenize mi sebep olacak? Yoksa yapacağınız bu röportaj kariyerinizin sonunu mu getirecek?’
Yıllar önce Burak Mergen’in Milliyet Gazetesi’nde çıkan bu yazısını kesip saklamıştım ama bir gün gelip de ‘Eyvah gazeteciler arıyor!’ diyeceğim hiç aklıma gelmemişti...
Havalar azıcık serin ya da sıcak gitmesin, hemen gazetecilerden telefonla röportaj teklifleri geliyor. Burak Mergen yazısında böyle bir durum için; ’Doğru bir üslupla gerçekleştirilecek röportaj hem muhabir ve haber açısından, hem de şirketiniz ve sizin açınızdan iyi sonuçlar verecektir. Çünkü iyi bir haber, kişiler tarafından tanınmanıza, son zamanların moda deyimiyle kredibilitenizin artmasına neden olacaktır. Bu yüzden şirketinizi ve hatta kendinizi tanıtma olanağını yakalayacağınız böyle bir teklifi hiçbir zaman geri çevirmemeniz gerekir’ diyor.
UYDURUK HABER VE TAHMİNLER
Ama durum hiç de öyle olmuyor! Bir kere telefon eden muhabir ne istediğini söylemeden önce lafı uzattıkça uzatıyor. O anda etraftakilerin kötü bakışları altında bir yerde numarası belli olmayan bir telefona meraktan ‘alo’ mu demişsiniz; bir işi yetiştirmek için koşuşturuyor musunuz ya da öğrencilerinize derste cep telefonlarının kapalı olması konusunda uzun bir nutuk çektikten sonra cep telefonunuz mu çalmış, bazılarının umurunda değil. ‘Tam teşekküllü kameramanınız Cevat Kelle gibi’ her an bütün sorular için hazır ve nazır bir şekilde soruları bekliyor olmalısınız...
Böyle zor bir ortamda bir de şöyle bir soru gelmiyor mu: ‘Efendim önümüzdeki günlerde çöl sıcakları geliyor, havanın ısısında önemli artışlar olacakmış. Dikkat ediyorum da daha önceki yıllarda ben de böyle havaları hiç görmemiştim. Bu global ısınmanın bir nedenidir değil mi?’ Arada bir de olsa bu ve buna benzer sorular iklim yerine beni çıldırtıyor! Bazen neresini düzeltsem dediğim bu tür soruları hemen ‘bilmiyorum’ diye yanıtlayıp sıyrılmaya çalışıyorum.
Bu tür sorularda, ne ortak olmak, ne de bulaşmak istediğim bir sürü yanlış ve kötü bilim örneği var. Hava sıcaklıklarını ‘deve bayıltan, asfalt eriten, çöl sıcağı vb’ gibi sınıflandırmayı ve sıcaklığa ısı demeyi magazin haberleri yazanların bazıları pek seviyor ama bizim kitabımızda böyle şeyler yok! Küresel iklim değişimi, sıcak hava dalgaları vb yaşamsal sorunları magazin boyutunda ele alıp deveye, çöle ya da asfalta indirgeme lüksümüz de yok! Ayrıca bu sıcak havanın nereye, ne zaman geleceği de çoğu zaman belli değil. Böyle uyduruk haberler ya da tahminler ülkemizde sürekli yapılıyor. Bizde (26-28 Temmuz İstanbul’da olduğu gibi) yağmayan yağmurun hesabı sorulmadığı gibi gelmeyen ‘çöl, deve, asfalt, vb’ sıcaklarının da hesabı sorulmaz. Ya tutarsa misali atış serbest!
Böyle haberleri duyanlar normal olarak bulunduğu bölgede bu olayın yaşanacağını düşünür. Ama gerçekte hava sıcaklıklarındaki artış tüm ülkede değil de Güneydoğu Anadolu gibi bir bölgemizde gerçekleşebiliyor. Böyle genelleştirilen başlık ve haberler, belki daha fazla okuyucunun dikkatini çeker ama insanları da yanıltır; bazen zekalarına da hakaret eder. Sırf bu mecazi başlıkları yüzünden yıllardır her gün alıp okuduğum bir gazeteyi bıraktım.
Bir de ‘daha önce böyle sıcak hava görmedim’ hükmüne sinir oluyorum. Bilimsel bir yargıya varırken zihinsel kayıtlara göre hareket edilmez. Hafızamız ne kadar kuvvetli olursa olsun, ‘bana göre, sana göre’ demeden bu sıcaklıkları daha önce görüp görmediğimize karar verebilmemiz için uzun yıllardan beri yapılan meteorolojik gözlemlerin kayıtlarına bakmamız gerekir.
Bazı muhabir arkadaşlar bırakın meteorolojik kayıtları incelemeyi, kendi gazetesinin internetteki arşivine bile bakmıyor. ‘Efendim daha önce ülkemizde hortum olmuş muydu?’ gibi her şeyi sorup sizden öğrenmeye çalışıyor... Herhalde araştırmacı gazetecilik, bu ya da sadece restoran mutfaklarındaki hamam böceklerini görüntülemek değildir.
Burak Mergen’e göre: ‘Ancak hazırlıksız olduğunuz konularda da görüş bildirmek tabii ki yanlış olacaktır. Böyle bir durumla karşılaştığınızda karşınızdaki gazeteciye en kısa zamanda kendisine yardımcı olacağınızı belirtmeniz gerekmektedir.’
Uygun ya da hazırlıklı olup olmadığınızı pek soran yok ki! İçeriden bu haber hemen isteniyor, muhabire öyle ‘bugün git yarın gel’ demek olmaz. Hazır olmak da yetmez; aynı zamanda gazeteciyle aynı fikirde olacaksınız! Aslında bazen bana telefon ettiğinde muhabirin haberini kafasında büyük ölçüde yazmış olduğunu hissediyorum. Sadece 5N+1K’daki K, yani habere kaynak aranıyor. Bu durumda eğer ‘siz yok bu bir hava olayıdır, hava ile iklimi birbirine karıştırmayalım; hava, havai bir şeydir; normali yoktur; yaz mevsimi resmen 21 haziranda başlıyor, mayısın başında bu yıl yazın neden gelmediğini nasıl açıklayabilirim’ vb gibi şeyler söylerseniz, hemen ‘hocam bu konuda başka kiminle konuşabilirim?’ diye sorup haberi için kaynak arayışına devam ediyorlar.
Burak Mergen yazısına şöyle devam ediyor: ‘Aksi takdirde gazeteci şirketiniz içerisinde başka kaynaklara veya sektördeki rakibiniz olan bir firmaya ulaşmakta pek de gecikmeyecektir. Bu da istemeyeceğiniz sonuçlar doğuracaktır.’ Bunun da tam tersi tecrübeyle sabit! Gazetecilerin sorularına verdiğim yanıtlar yüzünden de bana kızanlar oluyor. Ama hiç kimse bir gazetecinin sorusuna cevap vermedim diye beni mahkemeye vermiyor. Başka kaynakların konuşması ise kimin ne olup olmadığının ortaya çıkması bakımından da çok iyi ve hayırlı sonuçlar doğuruyor!