Paylaş
Geçmişte en gerekli dersleri çıkarabilmemiz bir yana her geçen gün ülkemizi;
* Sel, deprem, heyelan, sanayi kazaları gibi tehlikelere maruz bölgelerde hızla artan yerleşim yerleri ve nüfus
' Zayıf şehir planlama, sağlıksız bina stoku, olmayan afet ve acil durum hazırlıkları
' Kanun ve yönetmeliklerin çağın çok gerisindeki bir anlayışla hazırlanması
' Kanun ve yönetmeliklerin uygulanması ve denetimindeki zaafiyetler
' İlgililerin ve genelde halkın yetersiz afet bilinci ve afet yönetimi eğitimi
' Yerel yönetimlerin çok kısıtlı parasal, personel, teknik imkanları ve öncelikleri
' Hızla artan çevre tahribatı ve küresel iklim değişimi
gibi nedenlerle giderek daha tehlikeli bir yer haline getiriyoruz. Fakat buna dur diyebilecek yeterli bir irade, gelişme ve gidişat yok. Birçok şey gösterişe ve günü kurtarmaya yönelik.
BİZE BİŞEYCİK OLMAZ
Çünkü yönetimlerin, işverenlerin, işçilerin, özetle halkın öncelikleri çok farklı öyle ki;
' Afet ve acil durumlara adam gibi hazırlık önceliklerimiz arasında değil
' Geçim kaygısı, kar, rant, partizanlık ya da oy hırsı herşeyin önüne geçebiliyor
' Yetişkinlerin risk algılamasını değiştirmek artık imkansız değilse bile çok zor
' Toplumda afet zararlarını azaltabilmek için önce halkımızın kafa yapısı değişmeli, yanlış yorumlanan kaderciliğe ve yasal olmayan her şeye dur denilebilmeli.
Aynı zamanda toplumumuzda aşılması gereken sosyolojik ve psikolojik takıntılar da mevcut. Örneğin; birçok kişide “Afet burada olmaz. Burada olsa bile bize bir şey olmaz” şeklinde bir düşünce var. Çünkü onlar için;
' Tehlike şüpheli, onun olup olmayacağı belirsiz
' Beklenen kötü sonuçlar çok uzak ya da imkasız
' Nasıl olsa hükümetin ya da devlet babanın bir kurtarma ve yardım planı vardır
' Herkesin sorumlulukları ve yaptıkları belirsizken, “Ben ne yapabilirim ki!”
' Tek başına bir şeyler yapmak da bir çözüm değil; kader işte!
TÜM OLASILIKLAR HESAPLANMALI
Bazıları ise sırf ekonomik çıkarı, güvenliği ya da bu konu resmen onun işi olduğu için kulaktan dolma bilgilerle rastgele bir şeyler yapmaya çalışır. Çünkü;
' En kötüsü hiçbir şey yapmamaktır
' Yarımyamalak da olsa eğer bir şeyleri denerse, bazıları belki işe yarar
' Şimdi harekete geçme zamanıdır; uzmanlar nasıl olsa ayrıntılar üzerinde sonra çalışır
' Bakan, başkan, müdür, halk, ya da müşterinin, güvenini tazelemeli ve gözüne girmeli,
diye düşünürler.
Bu nedenle, artık ülkemizde afetler sonucunda ortaya çıkabilecek zararlar, can, mal-mülk ve çevre açısından büyük boyutlara ulaşabilmekte. Halbuki geçmişte ve şu anda yaşadıklarımız veya İstanbul’da beklenen deprem gibi afetin bir tanesi bile;
' Can güvenliğimiz için çok büyük bir tehdittir
' Maliyetleri çok yüksektir
' Sosyo-ekonomik gelişmemizi önemli ölçüde baltalar ve zayıflatır
' Milli gelirdeki artışı önleyen tehlikeli bir “yoksulluk tuzağı”dır
' Mevcut kaynakların gelişmeye değil yardım ve onarıma (müdahale-iyileştirmeye ya da yıkım-yara sarmaya) harcanmasına neden olur.
Bu nedenle cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, vali, kaymakam, başkan, müdür, memur ve genelde bütün bireylerin önünde “Düşük olasılıklı / Yüksek etkili” olaylar, yani düşünülemeyenler için tüm halkın bir bütün olarak hazırlanabilmesi gibi hayati önemi olan bir problem durmakta. Özetle afetler, sadece oluştuklarında onlara pahalı araç -gereç ve can havliyle müdahale etmek değil; uluslararası seviyede bir bilgi birikimi, vizyon, politika, strateji, eğitim, gelişme, kanunsuzluk ve yoksullukla mücadele sorunudur.
Bu sevgililer gününde tüm sevdikleriniz için afet hazırlığına doğru 1 adım atın!..
Paylaş