Geçtiğimiz nisan ayında İstanbul’da hava genellikle kapalıydı. O zaman bulutlu havalardan şikáyet edenlerin kaçı acaba Sadettin Kaynak’ın "Kara bulutları kaldır aradan, beri gel gönlüme çağlayanım gel..." diyen şarkısını hatırladı?
Acaba İğneada’dan Karasu’ya kadar (bulutlu/serin havalarda yeterli yağış olmadığı için) kuraklıktan şikáyetçi olan çiftçiler Kaygusuz Abdal’ın kuraklık şiirini biliyor mu? Şimdi herkes, "Bu yıl yaz nasıl geçecek?" diye düşünüp duruyor. Benimse aklım havalı türkü ve şarkılarda...
Bilim ve teknolojideki gelişmeler, hayatımızı kolaylaştırırlar ama daha anlamlı hale getiremezler. Hayatımızın daha anlamlı bir hale gelebilmesi için sanat önemli bir araçtır. Müzik ve resim gibi sanatlarda meteorolojik olaylar da önemli rol oynar ve yer alır. Bazı durumlarda bestekárlar rüzgárın ıslığını, gökgürültüsünün gürlemesini veya yağmur damlalarının pıtırtısını taklit eder. Bazı durumlarda da yaklaşan baharı bekleyen insanlardaki heyecan ve mutluluğu verebilecek senfoniler veya şarkılar yazarlar.
Örneğin Antonio Vivaldi’nin "Dört Mevsim" konçertosu meteorolojik sesler içeren en çok bilinen eserlerden biridir. Beethoven’in Altıncı Senfonisi, müzik formunda çakan yıldırımın en güzel gökgürültüsünü içerir. Richard Wagner’in "Die Walkurie" adlı parçası ise yazın gökgürültülü sağanak bir yağıştan önce kararan havadan daha fazlasını hatırlatan rüzgárın çığlıklarıyla doludur. Böylece, müzik bir yandan doğayı taklit ederken, bir yandan da havadan alınan ilhamla hislere tercüman olmaya çalışır.
METEOROLOJİNİN ŞAİRİ ATILA İLHAN
Bizim türkülerimizin de, insanımızın duygusunu, inancını, düşüncesini, ruh halini ve cereyan eden olayları yansıtması bakımından kültürümüzde önemli bir yeri vardır. Peki, meteorolojik olayları duygu, düşünce ve gönül dünyasında en yoğun yaşayan, bunları bir ilham kaynağı olarak kullanan ozan ve sanatçılarımız kimlerdir? Bu sorunun yanıtını en iyi meteoroloji mühendisi Çetin Gül verebilir. Çünkü mühendisliğinin yanı sıra, küçük yaşlardan beri halk müziğiyle iç içe yaşayan önemli bir bağlama sanatçısı ve yorumcudur.
Geçenlerde Yıldız Teknik Üniversitesi’nde gerçekleştirdiği "Anadolu’dan Dünyaya Ezgiler" başlıklı resitalinde kendisini dinledim. Bir Anadolu halk çalgısı olan bağlamayla Türk Halk Müziği eserleri dışında, Klasik Türk Müziği ve Batı Müziği’nden eserler de çalarak dünya kültürleri arasında bir köprü kurdu. Ulusaldan evrensele halk müziğimizi çağdaş bir kimlikle sundu. Kendisine Türk Halk Müziği’ndeki "meteoroloji"yi sorunca Sadettin Kaynak’tan başlayıp "meteorolojinin şairi" dediği Attila İlhan’a, oradan da ozan Áşık Veysel Şatıroğlu’na uzanan büyük bir zenginliği önüme koydu. İşte sözü ile Çetin Gül:
Şair Kemal Burkay, sanatçı Sezen Aksu’nun şarkı yaptığı Gülümse adlı şiirinde umutlu olmayı insanın iç ikliminde arar ve umut verir: "Gülümse hadi gülümse bulutlar gitsin / Bir güzel orman olur yazılarda /İklim değişir Akdeniz olur / Gülümse..." Haksızlığa karşı çıkan yürekli halk ozanı Pir Sultan Abdal ise dağdaki bulutlardan dost haberi almak ister: "Gelmiş iken bir habercik sorayım / Niçin gitmez Yıldız Dağı dumanın / Gerçek erenlere yüzler süreyim /Niçin gitmez Yıldız Dağı dumanın."
Benzer şekilde, bir Erzincan türküsünde de dağları kaplayan bulutlar iyi bir işaret olarak görülmez: "Şu yüce dağları duman kaplamış/Yine mi gurbetten kara haber var" diye sorulur. Şair Nefi de "Gökyüzü ile söyleşemem, çünkü yüzü berrak değil" diyerek bir bakıma bulutlardan şikáyet eder.
Áşık Kerem ise rüzgára tepkilidir. Çünkü rüzgár onda kıskançlık duygularını kamçılar: "Göğsün açıp yele karşı, açma beni öldürürsün, / Gözlerini süze süze, bakma beni öldürürsün." Pir Sultan Abdal ise rüzgárda doğruluk arar, belki de dürüstlükle özdeşleştirmek ister. "Ilgıt ılgıt esen seher yelleri / Doğru gelir doğru gider mi yar / Hakkın emir ile çürüyen canlar / verdiği ikrardan döner mi yar yar." Aynı Pir Sultan benliğini, heyecanını, özünü sel olan bir akarsuda bulur ve insanlara birlik çağrısı yapar: "Özü öze bağlayalım, sular gibi çağlayalım / Bir yürüyüş eyleyelim, tevekkeltü taalallah."
SEN YAĞMUR OL BEN BULUT MAÇKA’DA BULUŞALIM
Aşkın ustası, gönül sultanı Karacaoğlan ise karın yağışında sevgilisi Elif’i özler ve ona yakıştırır: "Bir kar yağar tozar Elif Elif diye / Deli gönül abdal olmuş gezer Elif Elif diye" diyerek gezer ve gezer. Kış olur bekler. Baharı özler, yári ile gezerek doğaya gitmeye düşler. Sılaya varmak ister: "Erisin de şu dağların karı erisin / Erisin de düz ovaya dökülsün / Eğer güzel benle gelmek dilersen / Yollar çamur yaylasına dökülsün de gidelim" der. Karlar erir, yaylaya dökülür ve Karacaoğlan yoluna devam eder.
Yarı kurak olan Anadolu’da kuralık, uygarlık tarihimize, halk deyişlerimize ve türkülerimize de konu olmuştur. Sözgelimi büyük halk ozanı Kaygusuz Abdal, Trakya’da 14. yüzyılda yaşanan ve binlerce insanın öldüğü büyük kuraklığın boyutlarını, "Ergene’nin köprüsü susuzluktan bunalmış / Edirne minaresi eğilmiş su içmeye / Allahımın dağında üç bin balık kışlamış /Kaç gün yağmur yağmamış, kağnı ister geçmeye / Kaygusuz Abdal göç ister, takat kalmaz yürümeye" diyerek alaycı bir şekilde dile getirmiştir.
Bir Kars türküsüne göre, "Yıldız dönüp ay olmaz, kış geçmeden yaz olmaz"mış. Şimdiki iklim tahminlerine göre de kış geçti, ama önümüzdeki yaz hava sıcaklığı sadece Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde mevsim normallerinin üzerinde olacak. Yağışların ise her yerde mevsim normalleri civarında olması bekleniyor. Şarkılara dönersem, favorim havalı türkü "Sen yağmur ol ben bulut / Maçka’da buluşalım"dır. Ya sizinki hangisidir?