‘Turist sele kapıldı’ haberini duymuşsunuzdur. Hani şu, ‘17 yaşındaki turist, Bodrum’un göbeğinde sele kapılarak can verdi. Otellerin alt katlarını su bastı, turistler çatı ve ağaçlara tırmanıp kurtarılmayı bekledi’ denen haber.
Bu haberi duymadıysanız bile önümüzdeki günlerde bu tür meteorolojik afet haberlerini çok duyacağınızdan emin olabilirsiniz.
Fark ettiniz mi? Artık afetlerden daha fazla etkileniyoruz. Bundan; yüksek nüfus artışı, göçler ve plansız şehirleşme, çevrenin tahribatı ve küresel iklim değişimi sorumlu. Afetlerin artan bu yüksek ekonomik faturası nedeniyle, eskiden kriz yönetimine verilen büyük önem günümüzde risk yönetimi ve sigorta gibi risk transferine kaydı.
BM Çevre Programı’na (UNEP) göre 1980’lerde afetlerde ölenlerin sayısı yılda 86.328 iken 1990’larda 75.525. Yani afetlerde ölümler azalmakta. Bununla birlikte, 1980’lerde afetlerden etkilenenlerin sayısı yılda 147 milyon iken, 1990’larda 211 milyona çıkmış. Deprem, volkan patlaması, heyelan, vb. jeofiziksel afetlerin sayısı fazla değişmezken, hidrometeorolojik (su ve havanın neden olduğu) afetler hızla artmakta. 1990’larda doğal afetlerde ölümlerin yüzde 90’ı kuraklık, rüzgar fırtınası ve sellerden kaynaklanmış.
YILLIK MALİYET 150 MİLYAR DOLAR
Ekonomik anlamda en pahalı afetler seller, depremler ve rüzgar fırtınalarıdır. Bununla beraber, kuraklık ve kıtlık en fazla insan kaybına neden olan, en yıkıcı afetlerdir. Seller, afet hasarının yüzde 30’undan sorumluyken, doğal afetlerde ölenlerin sadece yüzde 9’una neden olurlar. Bunun aksine kıtlık, ölümlerin yüzde 42’sinden sorumluyken, son 10 yılda ekonomik hasarın sadece yüzde 4’ ünden sorumludur.
Afetlerin sosyo-ekonomik maliyeti değişken ve dünyanın her yerinde hesaplanması zor. Sigorta şirketlerinin ödemeleri de afetlerin ekonomik etkisini belirlemede yeterli değil. 1999’da Avusturya, Almanya ve İsviçre sellerinde hasarın sadece 42.5’i sigorta şirketleri tarafından karşılandı. Fakat Venezüella’da aynı yıl meydana gelen sel hasarının sadece yüzde 4’ü sigorta sektörünce karşılanabildi. Gelişmekte olan ülkelerde toplumlar yerel ölçekte orman yangını, küçük seller, kuraklık ve salgın hastalıklar gibi sayısız afetten etkilenmekte. Fakat bunlar kayıtlara ve istatistiklere yeterince yansımamakta. Bu nedenle, afetlerin etkilerinin belirlenebilmesi için güvenilir ve sistematik bir veriye ihtiyaç var.
Bütün bu ve benzeri bilgileri, 30 Eylül- 4 Ekim 2005 tarihlerinde Antalya Titanic Resort’ta afet risklerine odaklanan en önemli Avrupa forumlarının biri olan ‘ICAR 2005 - The International Catastrophic Risks Forum’un ikinci toplantısına katılınca edindim (www.icarforum.ro). Bu konferans, Türkiye’de sigorta sektörüne anahtar teslim yazılım çözümleri üreten SAGBİM ile Romanya’nın XPRIMM adlı sigorta dergisi tarafından organize edilmiş. Toplantıda, afet konusuyla ilgilenen Romanya’dan hükümet temsilcileri ve Dünya Bankası eksperlerinin yanı sıra, Romanya, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Rusya ve ülkemizden sigortacılar, sigorta ve reasürans brokerleri bir araya toplanmıştı.
Ben de toplantıda ‘Meteorolojik Risklerin Sigorta Sektörüne Etkisi’ adlı bildiriyi, ‘Genç Sigortacılar Derneği’nin (GESİD, www.gesid.org.tr) bir üyesi olarak sundum. Sunumumda da belirttiğim gibi, iklim değişimi nedeniyle meteorolojik afetlerin yıllık maliyetinin 150 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. Diğer bir deyişle, dünya daha fazla sayıda ve şiddette seller, fırtınalar ve kuraklıklarla karşılaşacak. Böylece küresel iklim değişimi sigorta sektörünün de korkulu bir rüyası haline geldi.
Dünyada bilimsel esaslara göre yönetilen ülkelerde devlet halkın parasını afetlerde harcamaz. Bunun için en geçerli ve modern araçlar; riske duyarlı kişi ve kuruluşların yaptıkları sigortalarla zorunlu sigortalardır. Doğal Afet Sigortaları Kurumu’nun (DASK) yönettiği Zorunlu Deprem Sigortası gibi havuzlardır. Romenler de bizim DASK’ı örnek almışlar. Hatta Romenler hızla artan meteorolojik afetleri de zorunlu sigortalar arasına koymayı düşünüyorlar.
HAVADAN ETKİLENEN SEKTÖRLERİN DİKKATİNE
Ben de bu nedenle, havadan etkilenen tüm sektörlerimizin dikkatini ‘Hava Değişkenliği Sigortası’na (Weather Derivative/Insurance) çekmek istiyorum. Bu sigorta, finansal türevlere benzer bir sigorta türevidir. Kurum ve kuruluşları mevsim normallerinden sapmalardan, yani ekstrem havalardan korur. Tarım Sigortası gibi hava olaylarının ürüne verdiği zararın istatistiğine göre değil; hava şartlarına hassas olan gelir ve kárı, uzun vadeli hava tahminlerine göre sigortalar ve korur.
Örneğin, özel bir doğal gaz dağıtım firmasısınız. Küresel ısınmanın kuvvetlendiği günümüzde önümüzdeki kışı merak eder, acaba kış ılık mı geçecek diye düşünürsünüz. Bunun için özel bir meteoroloji firmasından önümüzdeki altı ayın hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde mi, yoksa altında mı olacağını hesaplamasını istersiniz. Mevsim normallerinin üzerindeki bir kış doğal gaz firmasının yeterince satış yapamayacağı anlamına gelir. Böyle bir durumda firma, piyasada kalabilmesi için o yılki olası düşük gelir ve kárdan dolayı kendini değişik şekillerde korumalıdır.
Hava değişkenliği sigortası ABD’de 1980’den beri; ısıtma ve soğutma riski için elektrik, gaz ve diğer enerji firmaları, don riski için tarım sigorta şirketleri, kışla mücadele ve yol bakımı için belediyeler, mevsimsel giysi üreten tekstil firmaları, golf sahası yöneticileri, meşrubat, dondurma vb. gıda şirketleri, kar yağışı, hava sıcaklığı ve güneşe bağımlı kayak ve plaj resort yöneticileri tarafından kullanılmakta. Türkiye’de bizler de iklim ve hava değişkenliğiyle birlikte bunların sigortası üzerinde düşünmeye başlasak çok iyi olacak.