Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat KadıoğluYazarın Tüm Yazıları

Doğu Karadeniz insanının sel ve heyelan ile imtihanı

Türkiye’de neden meteoroloji arada bir "etkili yağış" tahmini yapar, ama hiç bir zaman "etkisiz yağış" tahmini vermez?

Neden tüm dünyada yağış, "çisenti, hafif, orta, şiddetli" v.b. şeklinde sınıflandırılırken, biz "etkili yağış" diye bir şey uydurmuşuz? "Böyle ayrıntıları halk anlamaz" dediklerine bakmayın siz... Esas neden, yağacak yağmurun miktarını ve zamanını doğru dürüst tahmin edememektir. Peki, yağan yağmur miktarını biliyor muyuz?

Geçen haftalarda Saklıkent’i sel vurdu, turist fotoğrafçısı dehşeti görüntüledi. Yağışlar sel olup ölüme yol açtı. Marmara, Karadeniz ve Doğu Anadolu’da sel, ölümlere neden oldu.

Meteoroloji Mühendisleri Odası’na göre, taşkınların kontrolü ve zararlarının azaltılmasına yönelik olarak, genelde yapısal önlemler bağlamında sürdürülen projeler için ayrılan miktar yılda ortalama 30 milyon dolar civarında. /images/100/0x0/55eaaeedf018fbb8f8901312

Fakat her sele bir taşkın sebep olmaz! Yani sel olması için mutlaka bir derenin taşması gerekmiyor. Bu nedenle dünyada seller ile mücadele, sadece akarsu yatağını düzeltmek, setler ve barajlar ve benzeri şekilde sadece yapısal önlemlere başvurulmuyor.

Ülkemizde sel nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı artıyor, ama biz hálá "Sağanak ve gök gürültülü sağanak şeklinde görülecek yağışların şu veya şu çevrelerde etkili olması beklendiğinden yaşanabilecek sel, su baskını, dolu, heyelan v.b. gibi olumsuz şartlara karşı ilgililerin ve vatandaşların tedbirli olması gerekmektedir" demekten öteye gidemiyoruz. Dünyada ise meteorolojinin yağış tahminindeki başarısı, tahmin ettiği yağış miktarı ile ölçülen yağış miktarı arasındaki farka göre hesaplanıyor. Yani marifet, metrekareye düşecek olan yağışın miktarını ve zamanını doğru bir şekilde önceden bildirebilmekte.

YÖRE HALKI FAL TUTAR GİBİ

Böylece, sel ve heyelanlar maalesef Karadeniz’in kaderi ve alın yazısı haline geldi. Yağmurlar yağmaya görsün, yöre halkı "etkili mi olacak, etkisiz mi" diye umutsuz bir bekleyiş içine giriyor. Ömer Güner, "Gönülden Gönüle Trabzon" adlı kitabında yörenin eskiden beri nasıl afetlere maruz kaldığını anlatıyor. Güner’e göre 1988 yılında Maçka İlçesi Çatak Köyü’nde meydana gelen toprak kaymasında teknik adamlar ve mülki idare de hatalı.

Benzer şekilde Meteoroloji Mühendisleri Odası şunları söylüyor: "Sel nedeniyle meydana gelen ölümler, gelişmiş ülkelerde bireysel hatalar nedeniyle oluşurken ülkemizde kamu ve yerel yönetimlerin yetersizliği, denetim eksikliği, ihmaller, çarpık yapılaşma, tahmin ve erken uyarı sistemlerinin mevcut olmaması sonucu oluşmakta..."

Günümüzde, "tahmin ve erken uyarı sistemlerinin mevcut olmaması sonucu" selde can vermek kabul edilebilir bir şey değil. Çünkü meteorolojinin birinci amacı, ülkede can ve mal güvenliğine katkıda bulunmaktır. Meteoroloji sebepli afetleri, deprem gibi diğer doğal afetlerden ayıran en önemli özellik, "önceden tahmin edilerek erken uyarılarının yapılabilmesi"dir. Bu özellikten yararlanarak, gelişmiş ülkelerin afet yönetim programlarının bir parçası olan meteorolojik tahmin ve erken uyarı, planlama ve eğitim ile can kayıplarında önemli miktarda azalma ve ekonomik kayıplarda da önemli düşüşler sağlanmıştır.

ERKEN UYARI SİSTEMLERİ YOK

Karadeniz Bölgesi, gerek büyük yağış miktarı, gerekse topografyasının dağlık, engebeli oluşu ve eğimin fazlalığı ile karakterize edilebilir. Bu nedenlerden dolayı bölgede yağışlar, hızla yüzey akışına geçerek kısa sürede sellere sebep oluyor. Bütün bunlara rağmen Karadeniz Bölgesi’nde yağışlar hálá, ağırlıklı olarak klasik gözlem ağı ile tespit ediliyor. Bu yağış istasyonlarının tamamı yerleşim merkezlerinde konuşlandırıldığı için, yağış havzalarını temsil etmekten çok uzaklar. Genellikle meteoroloji, sellerden sonra ölçülen yağış miktarlarını, sanki büyük bir marifetmiş gibi halka bildirirdi. Ama bu son sellerde Trabzon-Rize arasına düşen yağışın miktarını doğru dürüst söyleyemiyorlar.

Şu an bölgede hizmet veren az sayıdaki yağış istasyonun verileri de gerçek zaman aralığında merkeze aktarılamıyor. Yine dere ve nehirlerdeki suyun debilerini ölçmek için bölgede işletilen birçok akım gözlem istasyonu gereksiz nedenlerle kapatılmış. Bu nedenlerden dolayı, selleri önceden tespit edip kamuyu bilgilendirecek sayısal taşkın modellerini de içeren erken uyarısistemleri yok. İzmir, Antalya, Adana ve Trabzon illerinin çok uzun zaman önce, öncelikli olarak meteoroloji radarlarının kapsamına alınması gerekirdi.

METEOROLOJİYE YENİDEN YAPILANMA GEREKLİ

Durum bu ama ilgili kamu kurumu, ilgili üniversite ile masaya oturup ülke yararına politikalar geliştirme yoluna gitmiyor. Çünkü bazı Türkler kendini hálá doğuştan meteoroloji mühendisi sanıyor. Devlet adamlarımız da bu kurum ile beraber can ve mal güvenliğimizi bu sözde meteorologlara kolayca teslim ediyor...

Doğru bir gelecek vizyonu oluşturup, katma değer üretebilecek kalifiye elemanlar kullanmadan, en pahalı aletlerin ülkemize getirilmesi de bir çözüm değil.

Meteoroloji teşkilatımız, bir an önce ve gelişmiş ülkelerdeki emsallerine benzer şekilde gerekli eleman veteknoloji ile donatılıp tepeden tırnağa yeniden yapılandırılmalı!

BAKIN ŞU SELLERİN YAPTIKLARINA

Yanlış yerleşim ve alt yapı eksiklikleri yüzünden ve ülkemizde modern anlamda sel ve fırtına uyarısı yapılamadığı için çok fazla can ve mal kayıplarımız oldu...

Doğu Karadeniz’de Temmuz 1929’da Of-Sürmene ve Çaykara’da büyük seller ve heyelanlar oldu. Bölgede 146 kişi can verdi ve bin 193 ev tamamen yıkıldı.

Trabzon’da sel ve heyelan 1959’da yine can aldı, birçok aile evsiz kaldı.

18-20 Haziran 1990’da Trabzon ve 14-15 Ağustos 1998’de Trabzon Sürmene-Köprübaşı-Beşköy’de çok fazla mal ve can kaybı oldu.

Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’ne göre, son 50 yılda yaşanan bin 768 taşkında, bin 344 kişinin hayatını kaybetti.

260 bin hektar tarım arazisi etkilendi.

Ekonomik kayıplar yılda ortalama 100 milyon doları aşıyor.
Yazarın Tüm Yazıları