Doğu Karadeniz’in afet yönetimi kum ve çakıla takılmış!
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
"Farklılıkların Suda Yakınlaşması" sloganı Mart 2009’da İstanbul’da düzenlenecek 5. Dünya Su Forumu’na ait. Ben ise 17 Ağustos 1999’un yıldönümünde, suyla ilgili afetlerde yakınlaşılması gereken bazı kanunlarımıza ve gerçeklerimize dikkat çekmek istiyorum.
5. Dünya Su Forumu kapsamında DSİ’nin 7-8 Ağustos 2008 tarihleri arasında Trabzon’da düzenlediği konferansa katıldım. Konferansın konusu, "Taşkın, Heyelan ve Dere Yataklarının Korunması"ydı. Konferansa yerel yönetim ve idarelerden yüksek bir katılım vardı. Yuvarlak masa toplantısının oturum başkanı olarak Doğu Karadeniz’deki taşkın ve heyelanlarla ilgili olarak bölgedeki afet yönetimini tartışmaya açtım. İşte size kanunlar ile uygulamalar arasında mevcut olan ilginç ve tehlikeli farklılıklardan birkaç örnek..
Salondakilere sordum: "Afet Acil Yardım Planınız var mı?" Birkaç kişi "var" diye parmak kaldırdı. Bir kısmı da Sivil Savunma Planlarının zaten bu konuyu içerdiğini, kibarca cahilliğimi de ima ederek, ifade etti. Hálbuki, 5302 sayılı "İl Özel İdaresi Kanunu" ve 5393 sayılı "Belediye Kanunu", il özel idareleri ve belediyelerden afetlerden korunmak veya bunların zararlarını azaltmak için planlar yapma, halk eğitimi faaliyetlerini yürütme, gerekli ekipman ve donanımları hazırlamasını istiyor.
Planımız var, diyenlerden biri "Büyük ölçekli afette görevli kişiler de afete maruz kaldığından plan işe yaramamakta. Büyük afetlerde çevre iller, afet olan ilde çalışmak üzere alternatif planlar geliştirilmeli" bilgisini ekleyince onların planının da sözde bir plan olduğunu anladım. Çünkü normalde bu tür planlarda "karşılıklı yardımlaşma" diye de bir bölüm olurdu! Anlaşılan kanunların bu maddelerine yerel yönetimler hiçbir anlam ve önem veremiyor. Sanki 1999 Marmara Depremleri, 23 Haziran 1988 Trabzon-Çatak Heyelanı gibi afetler ülkemizde ve bölgemizde bir daha hiç yaşanmayacakmış gibi davranıyoruz!
KURTARMA EKİBİNİ HEYELANDAN KİM KURTARACAK?
Salondakilere basit bir soru daha sordum: "Bina içindeyken heyelan olursa kendinizi korumak için ne yaparsınız?" Sonuç olarak halkı eğiten ve yönlendiren kişilerin halktan önce kendini koruyabilmesi gerekir. Salonda bir süre çıt bile çıkmadı! Sonunda bir kişi ona öğretilen bilgiyi paylaştı. Yanlışı öğretmemek adına söylediklerini buraya yazmıyorum. Bölgenin kreması, okumuş yazmışı ve yerel önderlerimiz, anlaşılan bu kadar basit bir şey üzerine hiç kafa yormamış! Anlaşılan bu konuda bölgede örgün ve yaygın bir eğitim de verilmiyor. "Vatandaşların dikkatli olması rica olunur" demek yetiyor ne de olsa!
Söz döndü dolandı dere yataklarından alınan ve alınmayan kum ve çakıla gelip takıldı kaldı. Bilinçsizce dere yataklarından alınan kum ve çakıl yüzünden derede yüzerken boğulanların ya da düşenlerin cesedi bile bulunamıyor. Ayrıca akarsuların ve içme suyu kaynaklarının doğal dengesi bozuluyor, su kaynakları kirlenip zarar görüyor. İnanılmaz bir şekilde ama kanun gereği, yol yapımından çıkan hafriyat da dereye dökülmekte! Fakat dere yataklarında biriken kum ve çakıl gibi malzemeler zamanında doğru dürüst kaldırılmazsa bu sefer de baraj patlamasına benzer şiddetli seller ortaya çıkıyor. Bu konudaki en büyük zafiyet İl Özel İdarelerinin DSİ den görüş almamasında ve denetimsizlikte yatıyor.
BELEDİYENİN VE İL ÖZEL İDARESİNİN PEŞİNİ BIRAKMAYIN
Özet olarak Doğu Karadeniz Bölgesi’nde, can ve mal güvenliğinin sağlanmasıyla birlikte bölgenin sosyo-ekonomik kalkınması için etkin bir afet yönetimine ihtiyaç var. Bunun için öncelikle, bölgedeki taşkın ve heyelan riskinin artık "derelerimize ve kanunlarımıza gerçek anlamda sahip çıkarak" artmasının engellenmesi gerekir. Ayrıca bölgede yapılacak her türlü tesis ve yerleşim için ülkemizin en köklü, en uzman kurumu DSİ’nin genelgelerine harfiyen uyulmasına ve etkin bir DSİ denetimine ihtiyaç var.
Sonuçta ülkemizde doğrularla uygulama arasında tehlikeli farklılıklar var. Bu durumda, bir vatandaş olarak mevzuata aykırı uygulamaları engellemek için mevcut tüm yasal yolları sonuna kadar takip etmeliyiz. Ayrıca, il özel idareleri ve belediyelerin 5302 sayılı "İl Özel İdaresi Kanunu" ile 5393 sayılı "Belediye Kanunu" çerçevesindeki afetten korunma çalışmalarını yakından izlemeli, gerekenlerin yapılması için ısrarcı olmalıyız. Yoksa "Farklılıkların Suda Yakınlaşması" bizde sel ve heyelan afetleri olarak gerçekleşir durur...