Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat KadıoğluYazarın Tüm Yazıları

Doğal çevre olmadan turizm olmaz

‘Neden çevreciler turizmle ilgileniyor? Sonuçta turizm ekonomik ve ticari bir sektör değil mi? Yerel ve ulusal ekonomiye katkısı olan, altın yumurtlayan kaz gibi olduğu yerde gelir üreten bir sektör değil mi? Hayır değil!

Çevreciler turizmle ilgileniyor, çünkü ‘doğa’, turizmin hammaddesi. Doğa olmadan turizm olamaz. Doğa satılabilir bir değer de değil. Geçmişte turizm adına doğaya büyük zararlar verildi. Artık doğayı korumak için yerel ölçekte eyleme geçildi. Yörelere özgü yerel tipik özellikler, ürünler keşfedildi. Doğa, doğal çevre, tarihi ve kültürel miras turizmde bir arada olmalı.’ ÇEKÜL Vakfı’ndan Deniz Özesmi’ye göre Legambiente Turismo Başkanı, Luigi Rambelli böyle söylüyor...

Aslında Sürdürülebilir Turizm 1992’deki Birleşmiş Milletler Rio Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi sonrası oluşturulmuş Yerel Gündem 21’in ve 2003’teki Birleşmiş Milletler Johannesburg Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi Uygulama Planı’nın temel konularından biri. ‘Doğal çevre’ olmadan turizmin de olmayacağı temel bir ‘gerçek.’

‘Bu bağlamda turizm sektörünün doğaya tahribatı oturduğu dalı baltalaması demek ki maalesef doğal kaynakların turizm adına talan edilmesi, doğal alanların ranta açılması, kitle turizminin yarattığı kirlilik, yerel kültürün ve ekonominin ihmal edilmesi gibi olumsuz gelişmeler, halen devam ediyor. Ancak ironik de olsa olumlu bir gelişme olarak betonlaşmış şehirlerden ve çevre kirliliğinden bunalan günümüz turisti yerel kimliğin ve doğal güzelliklerin korunduğu alanlarda tatil yapmak istiyor.

Araştırmalar da günümüz Avrupa turistinin temiz su ve kıyıları, yapılaşmanın, trafiğin, gürültü ve çevre kirliliğinin olmadığı ‘yeşil kentleri’ tercih ettiğini gösteriyor. Bu talep de turistik tesisleri çevre örgütleriyle işbirliğine itecek temel güç olarak karşımıza çıkıyor.’

ANA ÖĞE DOĞA

Avrupa’da Sürdürülebilir Turizm konulu Avrupa Çevre Bürosu toplantısı İtalya’nın Ferrara ve Commachia şehirlerinde 28 Nisan-1 Mayıs 2005 tarihleri arasında yapıldı. Türkiye’den ÇEKÜL Vakfı’nın katıldığı bu toplantıyla ilgili Deniz Özesmi’nin notlarını vakfın (www.cekulvakfi.org.tr/) web sayfasında bulabilirsiniz. Burada ilgimi en çok çeken şey sürdürülebilir turizm araçlarından biri olarak yaygınlaşan ‘ekolojik belgeleme’ oldu.

Özesmi’ye göre, turistik şirketler ve doğa örgütleri arasında gönüllü işbirliğiyle gerçekleştirilen ekolojik belgeleme çalışmasında şirketler sürdürülebilir kaynak kullanımı, yerel kültürün tanıtılması ve korunması gibi yerel doğayı ve kültürü koruyan çalışmalar yürütüyor. Burada kitle turizmin en yaygın turizm biçimi olduğu gerçeğinden yola çıkılarak, turizmin doğaya baskısını en aza indirmek amaçlanıyor. Bu tip uygulamaların bütün turistik merkezlere yayılmasıyla turizmin ana öğesi olan ‘doğa’nın turistik tesislerin katılımıyla korunması hedefleniyor. Mavi Bayrak benzeri olan bu ekolojik sertifikalandırma yöntemi Avrupa’da giderek yaygınlaşıyor.

Örneğin, Legambiente (Çevre Ligi) İtalya’nın en büyük çevre STK’larından biridir ve temel çalışma alanı çevre kirliliğidir. Legambiente Turismo bu STK’nın bir kolu ve temel olarak turistik tesislerle beraber sürdürülebilir turizm projeleri uygulamakta. Turistik tesislerin yerel doğayı ve kültürü koruyan uygulamalarda bulunmalarını sağlamak için Legambiente’nin şirketlerle uygulamaya geçirdiği yönetmelik, aşağıdaki konuları içeriyor:

Tesisler geri dönüşümü olan (kağıt, cam, teneke, sebze-meyve, pil gibi) atıkları kaynakta ayrıştırır, depozitolu şişeleri, tek kullanımlık malzemeler yerine yeniden kullanılabilir malzemeleri tercih eder, organik atıkların kompost ederek bahçelerde kullanır, plastik poşet kullanımını en aza indirir.

Su tasarrufu sağlayan ekipman kullanır ve herkesi akılcı su kullanımına teşvik eder.

Enerji tasarrufu yapan lambalar kullanır. Müşterilerden az havlu kullanmalarını rica eder, daha az çamaşırla daha az su, enerji ve deterjan kullanır.

Organik yöntemlerle veya düşük dozlu kimyasal girdi kullanan tarım ile üretilmiş gıdalardan yemeklerini hazırlar.

BİNDİĞİN DALI KESME

Yörenin geleneksel tatlarını ve yemek tariflerini tanıtır. Yerel malzemelerle yemekler sunar. Haftada en az bir kere (hamsili pilav gibi!) yöresel yemekler sunulur.

Toplu taşıma araçlarının zamanı, güzergahları hakkında bilgi verir, biletlerini satar. Bisiklet sağlar ve güvenli bisiklet yolları oluşturur.

Gürültüyü engeller, müşterilerinden geceleri sessiz olmalarını rica eder.

Yerel tarihi ve kültürel miras hakkında bilgi verir, ören yerlerini gezmeleri için gerekli yol ve harita bilgilerini sağlar, turlar düzenler. Biyolojik çeşitlilik ve endemik canlıların korunması hakkında bilgi verir.

Müşterilere doğa koruma bilinci vermeye çalışır. Hepsi tesisin çevre yönetmeliğine riayet eder ve müşterilerin buna inanmasını sağlar. Verilen anket kartında müşterinin tesisteki çevreci tutum hakkında düşünce ve görüşlerini alır.

Görüldüğü gibi bu önerilerin hiçbir olağanüstü özelliği yok (hatta şimdi her yerde uygulanması gereken şeyler!). Amaç rahat bir tatil olanağı sağlanırken turizmin doğaya olan etkisini en aza indirmek; yani bindiğimiz dalı kesmemek!
Yazarın Tüm Yazıları