Yeni nesil hayvansever: İnternet kullanıyor uzlaşmadan yana, sosyal hayatı yerli yerinde

Hayvansever denince, saldırgan üslubuyla Panter Emel geliyor akla ilk.

Nedense ondan sonra bütün hayvanseverler ve hayvan hakları savunucuları aynı kefeye kondu: Hayvanseverler kavgacıdır, agresiftir, yapıcı değil yıkıcıdır, hiçbir sosyal hayatı yoktur, hatta delidir! Kuşkusuz böyle kişiler var kıyıda köşede. Ama üçüncü binyılın Türk hayvanseverlerinin çoğunluğu bu profilden çok uzak. Hemen hepsinin iyi bir eğitimi, işi var, sosyal ve çevrelerinde sevilen kişiler. Zor durumdaki hayvanlara yardım için internetin nimetlerinden yararlanıyorlar. Küçük çaplı, sessiz, ama etkisi büyük çabalarıyla, birer moderatör gibi, gelen çağrıları doğru yere yönlendirmek için uğraşıyorlar. Kimi günde yüzlerce e-mail ile başa çıkıyor, kimi kendi mail grubunu oluşturmuş. En çok da, "kavgacı hayvansever" imajına /images/100/0x0/55eb4893f018fbb8f8b736f3kurban gitmekten şikayetçiler. Hayatlarını sadece buna adamış değiller ve hayvanlara yardım etmenin o kadar da güç olmadığının bilinmesini istiyorlar. E-mail gruplarında ismi en çok karşımıza çıkan ve en aktif olduğunu düşündüğümüz beş kişiyle konuştuk.

Songül Dağdelen (42, elektronik mühendisi)

NEDEN İNSANLARA YARDIM ETMEDİĞİMİZİ DÜŞÜNÜYORLAR Kİ

Bir uydu iletişim firmasında yöneticiyim. İlk kedimi 11 yıl önce eşim hediye etti. Bir yıl sonra ikinci kedimi aldım. Onlarla yaşamaya başlayınca dünyalarını çok iyi anlıyorsunuz, bizden çok da farklı değiller. Onların da canları acıyor, seviniyor, üzülüyorlar. O zaman da sırf evinizdeki kedi köpek için değil, sokakta gördüğünüz tüm hayvanlar için aynı duyguları beslemeye başlıyorsunuz. Sokakta yaşayan kaza geçirmiş, sakat ya da annesini kaybetmiş yavruya duyarsız kalamıyorsunuz. Barınak Gönüllüleri, Şile Gönüllüleri ve DOHAYKO’ya üyeyim. Günde maksimum bir saatimi bu işe ayırıyorum. Özellikle hukuksal problemler ve yuva bulma konularında yardımcı olmaya çalışıyorum. Benim grup çalışmalarından çok bireysel çalışmalarım var. Haftasonları Ataşehir Barınağı’na gidip, elimden geldiğince ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorum. Yaralı, sakat, annesiz hayvanları kendi kaynaklarımı kullanarak tedavi ettiriyorum. Mahallemde elimden geldiğince kısırlaştırma yaptırarak popülasyonun artmasını engelliyorum. Bize hep "Bu kadar insan varken niye hayvanlarla uğraşıyorsunuz" derler. Neden insanlara yardım etmediğimi düşünüyorlar ki? Medyada çok agresif davranan hayvanseverler ön plana çıkıyorken bizim gibi daha bilinçli ve geleceğe yatırım yapmaya çalışan kişiler bu olumsuz imaja kurban gidiyor. Hayvanlara yardım ederken sosyal hayatım ve ev düzenim aksamıyor. Aksine kendimi çok huzurlu hissediyorum. Benim için bu bir yaşam biçimi, doğaya küçük bir katkıda bulunuyorum. Son 10 yılda etrafımda gerçekten hayvan sevmeyen ya da alışkın olmayan birçok kişiyi hayvan sahibi yaptım. İnsanlar, hayvanları anlamak istiyorsa, bir anne hayvan ve yavrularını izlesinler. Kendi annelerinden bir farkı olmadığını görecekler.

Feride Solim (44, mimar)

SOKAK HAYVANLARININ HALİNİ KÖPEĞİ OLUNCA FARK ETTİ

Çocukken veteriner olmak isterdim, fakat ailemin "puanın boşa gitmesin" demesi nedeniyle ODTÜ’de mimarlık okudum. Uzun süre profesyonel olarak çalıştım, evlendim, bir oğlum oldu. Oğluma dört yaşındayken bir kedi aldık. 2002’de bir de köpek almamızla birlikte sokak hayvanları gerçeğini gördüm. O zamandan beri çantamda hep bir torba kuru mama vardır. Benimle dalga geçiyorlar ama alıştım. Emekli olduğum ve serbest çalıştığım için artık daha çok vaktim var. Sürekli bilgisayarımın başındayım. Hiçbir sivil toplum kuruluşuna üye değilim ama herkese destek veriyorum. Gebze Barınağı, Dünya Yalnız Bizim Değil, Beagle’s World, Barınak Gönüllüleri gibi birçok e-gruba üyeyim. Toplu itlaflar olduğunda, elektronik ortamdaki protestolara katılıyorum. Suç duyurusu, dava açılışı gibi konularda destek olmaya çalışıyorum. Hayvanseverlere hep "kafayı yemiş insanlar" gibi bakılır. Biz cahil değiliz, eğitimli insanlarız. Hayvanlara harcadığım zamanı işe versem daha çok para kazanırım belki ama bunu istemiyorum.

Kebire Bozkurt (30, dergi editörü)

HAYVANSEVERLİK, BAĞIRA ÇAĞIRA BELEDİYENİN KAPISINA TEKME ATARAK OLMAZ

Ayvalık ve Marmaris’te yaşıyorken sokak hayvanları yüzünden sabahladığım oluyordu. Son yedi yıldır sokak hayvanlarıyla ilgili çalışmalarımı İstanbul’da yürütüyorum. Öğle yemeği vaktimi kullanıyorum, akşam geç çıkıyorum; hep bir şeylerden arttırarak onlar için kendimden kısıyorum. Sinemaya, kuaföre gitmeyeli çok uzun zaman oldu ama onların verdiği huzur her şeye bedel. İşim ile hayvanlara yardım çalışmalarını dengede tutabiliyorum. 21 e-gruba üyeyim. Gelen e-mail sayısı günde 200’ü geçiyor. Ayrıca her gün 10’a yakın telefon alıyorum. Evimde altı kedi ve bir köpek var. Gördüğüm her hayvanı toplamıyorum çünkü bu işin sonu yok. Sadece hasta, sakat ve zor durumda olanlara yardım etmeye çalışıyorum. Tedavilerini yaptırıp, sahiplendiriyorum. Bunu herkes yapabilir aslında. Hayvanseverler genelde kötü, olay çıkaran insanlar olarak görülüyor. Ben böyle değilim ve o imajı silmek için çabalıyoruz. Hayvanseverlik bağıra çağıra belediyenin kapısına tekme atarak olmuyor. Uzlaşarak birlikte çalışmak lazım.

Hacer Kaya (30, yazılım firmasında eğitmen)

BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR

Uzun süredir köpeklerim vardı zaten ama beş yıl önce ilk kedimi edindiğimden beri sokak hayvanlarını sevmeyi öğrendim ve onların dünyasına girdim. Eskiden sokakta gördüğüm zor durumdaki hayvanlara sadece üzülüyordum, zamanla öğrendim ki benim gibi insanlar var ve onlarla iletişime geçip birlikte çok şey yapabiliriz. Herhangi bir derneğe üye değilim. Kedim ve Ben, Kedigen sitelerinde köşe yazarlığı yapıyorum. Arkadaşlarımla oluşturduğum bir e-grubum var. Günde 100’ün üzerinde e-mail alıyorum. Yardıma muhtaç, sahipsiz hayvanlara yardım etmeye çalışıyorum. Yardım çağrılarını, ajitasyon yaratmadan postalıyorum. Mesai saatlerinde çay kahve içmek gibi alışkanlarım olmadığından boş zamanlarımı bununla değerlendiriyorum. Günde toplam bir saatimi alıyor, işimi etkilemediği gibi, işime daha da motive oluyorum. Üstelik çok sosyal de bir hayatım var. Çünkü ancak kendim mutlu olduğum zaman onlara da yardım edebiliyorum. Zorlamayla bir yere varamayacağımızı biliyorum. Belediyeler, dernekler ya da kişilerle kavga gürültü olmadan, medeni insanlar gibi iletişim kurarak problemleri çözme taraftarıyım. Kendime her zaman Bekir Coşkun’u örnek aldım, "her şeyden önce insan olabilmek" mantığını taşıdığı için.

Didem Gürçay Bilgeç (34, uluslararası nakliyatçı)

BANA DELİ KADIN DİYORLAR

Çocukken ailem bana köpek almadığı için, Moda’daki sokak köpeklerini annemin angora kazaklarıyla örterdim, yemeklerimi köpeklere verirdim. Sokakta gördüğüm zor durumdaki hayvanları veterinere, barınaklara götürüyorum. Kapımın önüne gelenleri kısırlaştırıyor, besliyorum. Evimizde bir sokak köpeğim bir de kedim var. HAYKOD, HAYKOR, Kimsesiz Kedi gibi 10 kadar gruba üyeyim, bugün e-mail kutumda 140 yeni mektup vardı. Günde 10-15 e-mail de ben gönderiyorum. Bulduğum hayvanları sahiplendirirken, "cinsi ne, terbiyeli mi, koltukları tırmalar mı" gibi şeyler soranların başka bir şey aradıklarını anlıyorum ve onlara hayvan vermiyorum. Son bir yıldır çalışmadığım için şimdi hayvanlara daha çok vakit ayırabiliyorum. Oturduğum sitede bana deli kadın diye bakıyorlar. Hayatımın 13 senesini İsviçre ve İngiltere’de geçirdim, 1995’te döndüm Türkiye’ye. Burada bırakın hayvan haklarını savunmayı, bahçemde iki-üç kedi besliyorum diye inanılmaz yorumlar yapanlar var. Başta cevap veriyordum ama artık kimseyi dinlemiyorum. Geçiştiriyorum, yapacaklarımı gizli gizli yapıyorum.

Ayten SERİN
Yazarın Tüm Yazıları