Kafes kuşlarının beslenme, barınma, uyku ve çevresiyle sosyal etkileşim gibi temel ihtiyaçlarına ilave olarak önemli gereksinimlerinden birisi de entelektüel uyarılardır.
Yani, kuşlar da tıpkı çocuklar gibi zekasını geliştirmeye yönelik akıl gerektiren oyunlara ve öğretilere ihtiyaç duyar. Araştırmalar, kuşların tıpkı insan çocukları gibi düşünerek problem çözebildiklerini ve örnekleme ile öğrenebildiklerini ortaya koyuyor.
Kafes kuşları içinde en zeki olarak kabul edilenler papağanlar. Renkleri, şekilleri, cisimleri ve insanları ayırt edebilirler. Bir Afrika Gri Papağanı’nın 3-4 yaşındaki bir çocuğun duygusal yapı ve zeka düzeyine sahip olduğu düşünülüyor.
Kuşların evrimi devam ederken, analitik düşünme kapasitelerinin de artacağı gözlemleniyor. İşte size birkaç örnek:
3 Kuşlar çok beceriklidir: Alet kullanma yeteneği önceleri sadece insana özgü bir yetenek olarak bilinirdi. Yabani ortamdaki kuşların ağaçtan topladıkları cevizleri arabaların geçtiği yollara atarak kırılmalarını sağlamaları buna güzel bir örnek. Bazı papağan türleri küçük ağaç parçalarını vücutlarının değişik yerlerini kaşımak için alet gibi kullanabilir. Evde beslediğiniz kuşunuzu incelerseniz, kafes içindeki oyuncakları, çiğneme çubuklarını ve diğer materyalleri nasıl zekice kullandıklarına hatta bazen kendilerine göre değişik kullanım yerleri keşfettiklerine şahit olabilirsiniz.
3 Bazı kuşlar konuşmaları anlayabilir hatta aynı dili kullanabilir: Önceleri papağanların sadece duyduklarını tekrarladığı düşünülürdü. Bu nedenle "papağan gibi tekrarlamak" terimi hálá bütün dünya dillerinde yaygın bir deyim olarak yerini korur. Oysa bugün araştırmalara göre bunun yanlış olduğu açıkça görülür. 100 kelime hafızası olan, bu kelimeleri yerinde kullanan, 50 farklı objeyi tanıyan, renkleri ve şekilleri bilen papağanlar var. Öğrendiği kelimelerle değişik ve anlamlı yeni cümleler kurabilen papağanlar dahi var.
3 Kuşların ciddi bir hafızaları var: Yabani kuşlar binlerce tohum tanesini yüzlerce kilometrekare alana yerleştirip, yüzde 90 oranında da gerisin geri gidip almaktadırlar.
3 Kuşlar duygularını ifade edebilir: Bilim adamlarına göre kuşların beyninde insan ve memelilerin beyninde bulunan ve duyguları ifade etmeye yarayan "limbik sistem" var. Birçok kuş sahibi kuşlarının mutlu, üzüntülü, heyecanlı olmak gibi duygusal ifadelerini tespit etmiştir. Araştırmalar kuşların kendilerinin de bu duyguların farkında olduğunu kanıtlıyor.
3 Kuşlar oyun oynamaktan zevk alır: Suyun içinde oynamaları, bazı kuşların suyun içine oyun oynamak için gagaları ile taş parçaları atarak su sıçratmaları ve takla atmaları bunun en güzel örneği. Kuşların eğlenmek için oyun oynadıkları ve bundan zevk aldıkları açıkça ortadadır.
Yukarıda saydığımız özellikleri zaten birçok kuş sahibi biliyor. Kuşunuzun zekasına katkıda bulunmak için yaratıcı oyunlar ve oyuncaklarla onlara yardımcı olabilir, keyifle size arkadaşlık etmelerine destek verebilirsiniz.
Benim aile albümümde hayvanlar var
Barış Oğuz (30) televizyon sektöründe metin yazarlığı ve fotoğrafçılık yapıyor. İşi için fotoğraf çekiyor ama onu asıl keyiflendiren kendisi için çektiği hayvan fotoğrafları. Fotoğraf makinesini eline aldığından beri, yani 10 yıldır çekiyor hayvanları.
Hem de nerede görürse görsün. Özellikle sokak köpekleri ve kedilerini çektiği hayvan fotoğrafları 500’ü geçmiş. Herkes evine gelenlere aile fotoğraflarını gösterirken Oğuz, evinin duvarlarını hayvan fotoğraflarıyla süslüyor, misafirlerin önüne de hayvan fotoğrafları albümünü koyuyor.
Onun işi hem metin yazmak hem de fotoğraf çekmek. Televizyon programları ve reklamlar için metin yazıyor, bir yandan da fotoğrafçılık yapıyor. Hayvanlarla olan ilgisi çocukluğundan beri birçok sokak hayvanını ev hayvanı yapmaktan geliyor. Bahçeli bir evde büyümenin avantajını kullanarak, evlerinin bahçesindeki depoda birçok hayvanı beslemiş.
İlk tecrübesini sekiz köpek yavrusuna birden bakarak yaşamış: "11 yaşındayken bir meyve kasasının içinde yeni doğmuş köpek yavruları gördüm. Tam sekiz yavru vardı, anneleri de yanlarındaydı. Annenin yavrularını beslemek zorunda olduğunu biliyordum ama mahalleden onun sevgilisi, yani yavruların babası olduğunu bildiğim köpek iki gün önce vurulmuştu. Belki yaşasaydı bile zaten tüm sorumluluk annenin üzerinde olacaktı. Ben yavrulara evimizin bahçesindeki alet edevat deposunun yanına küçük ama sıcak bir yuva yaptım. Bir market bana yavrular için her gün iki şişe süt vermeyi kabul etti. Yavruların güvende olduğunu hissedince anne de dışardan yemek bulmaya başladı. Dört dişi dört erkek yavruya tam dört ay baktım. Sonunda tüm yavruları isteyen ailelere verdim."
Barış Oğuz daha sonra o meşhur depoda başka köpeklere, bir kuşa ve Gümüş isimli bir kediye de bakmış. En üzücü anılarından birini Gümüş’le yaşamış. Hastalanan Gümüş’ü veterinere de götürmesine rağmen, Gümüş eve dönüş yolunda Oğuz’un kollarında ölmüş.
Oğuz, şimdi yalnız yaşadığı apartman dairesinde bir ev hayvanı beslemenin bencilce olacağını düşünüyor. Çünkü hem evi küçük, hem işi gereği her gün evde de kalamıyor. Hem de evde başka kimse olmadığı için bir ev hayvanının bütün gün sadece onu beklemesini çok da adil görmüyor. Ama hayvan sevgisini, evde veya dışarıda her gördüğü hayvanla ilgilenerek, onların fotoğraflarını çekerek gideriyor. Hayvanlara "bu benim" demeyi de garip karşılıyor: "Köpekler, kediler bizim değil. Onlar kendilerine aitler, biz sadece onlara bakıyoruz."
ORADA SERE SERPE YATAN BİR İNSAN OLSAYDI?
En çok da hayvanların özgürlüklerine bayılıyor Oğuz. Başına buyruk yaşamlarına, sadece yaşamak için yaşamalarına... Ama onlara gösterilen duyarsızlıktan da hep rahatsız, işte bu yüzden özellikle sokakta köpeklerini fotoğraflıyor. Sokak alelade yatan birçok köpeğin fotoğrafını çekerken hep buna dikkat etmiş: "Sokakta yatan bir insan olsa onu görenlerin tepkisi farklı olurdu ama bir köpek o kadar sıradan geliyor ki neredeyse hiç dikkat çekmiyor. Biz işimizin gücümüzün, kariyerimizin derdindeyken hayvanların tek derdi yaşamak. Ve genellikle yaşamları bizden çok daha zor. Bir aile yanında olanlar şanslı, ama sokak hayvanları çok dinamik olmak zorunda. Bu yüzden çöpleri karıştırıyorlar, yemek için insanların yüzüne hüzünlü hüzünlü bakıyorlar. "
HAYVANLAR BENİ TOLERANSLI YAPTI
Hayvanlarla ilgilendikçe insanlara toleransının da arttığını söylüyor Oğuz: "Tanımadığım insanları da daha iyi anlamaya başladım. Duyargalarım açıldı diyebilirim. Örneğin sokakta normalde beni çok sinirlendirecek bir olayla karşılaşıyorsam, ilk anda tepki vermek yerine karşımdakini anlamayı deniyorum. Biliyorum ki bu özellik bana hayvanlarla empati kurmaktan geldi."
Oğuz’un hayvan sevgisi ona yeni arkadaşlar da kazandırmış: "Bir gün Pera Palas Oteli’nin önünden geçerken kucağında beyaz köpeği olan bir kadın gördüm. Çantasını karıştırıyordu, köpek kucağından düştü düşecek gibi duruyordu. Yanına gidip, köpeği ben tutayım, dedim. Köpeği kucağıma aldım, meğer çantasında telefonu çalıyormuş, açtı konuştu. Ben köpeği o kadar sevdim ki gideceği yere kadar kucağımda köpekle ona eşlik ettim. Eğer köpeği Efe’yi yine görmek istersem, görebileceğimi söyledi. Efe’nin sahibi Senem, bugün benim çok iyi arkadaşım oldu." Barış Oğuz, Efe’yi daha sonra da birçok kereler görmüş hatta arkadaşı Senem seyahate gidince Efe’ye onun evinde dört gün bakmış. Efe çoraplarını yemiş ama "Olsun, güzel bir tecrübeydi" diyor.
REKLAMLAR HAYVAN SEVGİSİ KAZANDIRIYOR
Reklam metin yazarlığı da yapan Oğuz reklamlarda hayvanların kullanılmasının da ürüne sempati kazandırmasının yanında hayvanları da sevdirdiğini düşünüyor: "Doğrudan ilgili olmasa da köpek üzerinden ayakkabı reklamı bile yapılıyor. Reklamdaki hayvan o kadar sevimli ki, sanki o ayakkabıyı giyip o köpeği yanınızda gezdiriyormuş gibi hissediyorsunuz. Reklam, çok güçlü bir iletişim kanalı. Reklamcılar hep en çarpıcı olanı, en iyi ve en ünlü olanı kullanırlar. Bu yüzden reklamlarda hayvanların kullanılması, onlarla hep iç içe olduğumuzu, beraber yaşadığımızı, dünyanın sadece bize değil onlara da ait olduğunu gösteriyor ve bu bakımdan bence çok olumlu."Ayten SERİN