Antalyalı işadamı Bahadır Akın, iş için geldiği İstanbul’dan yanında bir köpek ile evine döndü.
Kendisinin de bir köpeği olan Akın, üç çocuğun elinde gördüğü chow chow cinsi köpeğin kaçırılmış olduğunu anladı. Sahibini de bulamayınca, İstanbul’dan Antalya’ya beraberinde getirdi.
Bahadır Akın Antalya’da yaşayan, İstanbul’a sık sık iş için gelen bir hayvansever. 2 yaşında chow chow cinsi köpeği ile birlikte yaşıyor.
24 Temmuz günü yine iş için İstanbul’daydı. Etiler’deki görüşmesine yetişmeye çalışırken, 3 çocuğun elinde chow chow cinsi bir köpek gördü. Köpeğin sahiplerinin çocuklar olmadığını tahmin etti ve emin olmak için onlarla sohbet etmeye başladı. Köpeği sahibine bırakmalarını söyledi ama çocuklar ısrarla köpeği başıboş bulduklarını iddia ediyorlardı. Bahadır Akın saatine baktı, toplantıya gecikiyordu. Çocukları ve köpeği bıraktı, binanın merdivenlerine yöneldi. Sonra içi rahat etmedi, görüşmeyi kaçırmak pahasına geri döndü. Çünkü kendisinin de aynı cins bir köpeği vardı, bu tür köpeklerin bakıma ihtıyacı olduğunu, yaz sıcağında sık sık su içmesi gerektiğini biliyordu. Köpeği çocuklardan satın almak zorunda kaldı.
Onu önce bir veterinere götürdü, bu arada kendisi de görüşmelerini yaptı. Ertesi sabah yine iş için Ankara’ya geçmesi gerekiyordu. Köpeği bırakacak bir yer bulamayınca otomobil kiraladı, onu da yanına aldı. Birkaç gün Arkara’da kaldılar. Bu arada köpeğe Yogi ismini takmıştı Bahadır Bey. Yogi’yi de alıp Antalya’ya, evine döndü ama kendi köpeği başta bu durumdan hiç memnun olmadı. İki gün sonra herkes birbirine alıştı.
Yogi aslında Ozzy’ydi; Nilgün Gedikoğlu’nun 4.5 yaşındaki köpeği. Birlikte Bebek’te yaşıyorlardı. Bahadır Bey’e rastladığı gün, evinin önünden kaçırılmıştı. Gedikoğlu günlerce aradı Ozzy’yi sokaklarda. Başka mahallelere, başka semtlere gitti. Sabah Gazetesi yazarı Haşmet Babaoğlu, 30 Temmuz’da, köşesinde Ozzy’nin kaybolduğunu yazdı.
Yazıyı Antalya’da Bahadır Bey değil ama bir yakını okudu, kendisine haber verdi. O da Nilgün Hanım’ı aradı. Gedikoğlu önce inanamadı ama doğruydu; Ozzy taa Antalya’daydı. Bahadır Akın, üzülerek de olsa Ozzy’i evine gönderdi.
Tularemi hastalığını tanıyalım
Tularemi, önemli bir bakteri hastalığı. Tüm kuzey yarımkürede olduğu gibi ülkemizde de özellikle yabani hayvanlarda (tavşan, kemirgenler ve yabani kuşlar) ve çok yaygın olmamakla birlikte evcil hayvanlarda ortaya çıkabiliyor. Hastalığa, franciella tularensis adı verilen bir bakteri neden oluyor.
Hayvana bulaşması, genellikle keneler ve pireler üzerinden oluyor. Hasta hayvanın kanı ile belenen kene ve pireler, bakterileri sağlıklı kedi ve köpeklere yine kan emerken bulaştırabiliyor. Özellikle keneler, hayatta kaldıkları 2 yıllık süre boyunca bu bakteriyi taşıyıp bulaştırmaya devam edebilirler. Ayrıca kediler dış ortamda bu hastalığı taşıyan tavşan ve fareleri avlayıp yiyerek de tularemi’ye yol açan bakterileri alabilirler.
Köpekler, hastalığa karşı kedilere göre genellikle daha dirençli oluyor. Çoğu kez iştah kaybı, hafif ateş ve halsizlik dışında önemli bir belirti göstermiyorlar. Kediler ise daha hassas ve yoğun tepki veriyorlar. Öncelikle kene ya da pirenin ısırdığı bölgede apse oluşuyor. Buna yüksek ateş ve lenf yumrularında şişme eşlik ediyor. 5- 7 gün içinde genellikle burun ve göz akıntılarıyla birlikte deri döküntüleri de ortaya çıkıyor. Karaciğer ve dalakta apseler gelişebiliyor. Yavru kedi ve köpeklerde hastalık belirtileri çok daha şiddetli seyredebiliyor.
Hastalığın kesin teşhisi kan testleriyle konulur. Tedavisi ise veteriner hekiminizin önereceği uygun antibiyotiklerin uygulanması ile yapılır. Tularemi’den korunmada kene ve pire kontrolü son derece büyük önem taşır. Gerek kedi ve köpeklerin yaşam alanında, gerekse doğrudan onlara uygulanacak pire uzaklaştırıcı ilaçlar ve koruyucu önlemlerle pire ve kene varlığının engellenmesi, bu sayede bulaşan bakterilere karşı da önemli bir korunma sağlar. Bunun yanı sıra, özellikle dışarı çıkan kedilerin fare ve tavşan gibi bu hastalığı bulaştırabilen hayvanları yakalamasını ve öldürmesini önleyecek tedbirlerin de alınması son derece önemlidir.