İLKOKUL çağlarında veya daha küçük kız çocuğu olanlar!
İçinizde, çocuğuna, üzerinde Barbie’nin ya da Sindy’nin resmi olmayan çanta, beslenme çantası, matara, defter, cetvel, kalem, silgi aldırmaya muvaffak olan var mı?
Ya da pembeden başka üst baş, çarşaf, pike, yastık, şu bu konusunda çocuğunu razı eden?
Varsa razı olmuş bir çocuk, tanımak isterim hakikaten.
Fakat bilmiyorum belki de "normal" olmayan o çocuktur; kapıp doktora götürülmesi gereken... Öyle ya 100 çocuktan 99’u kafayı yemiş olamaz.
Her neyse... Ben artık kendi hesabıma pembe görmek istemiyorum. Barbie’nin o gülen suratını da.
"Sana ne çoluk çocuğun çantasından, şusundan busundan, çocuğun da yok üstelik" diyeceksiniz.
Fakat kaçmak mümkün mü?
Görmemek, rastlamamak?
Siz bu aralar çarşıya çıkmadınız mı?
Bir kırtasiyeciye de mi yolunuz düşmedi?
Yer gök pembe!
Tabii ki üstü Barbie’lisinden.
Bir şeyin üstünde de tavşan resmi olsun!
Bir arkadaşım anlattı, okul önlüğü Barbie’li değil diye ağlıyormuş çocuğun biri, okul kıyafetleri satan mağazanın birinde.
Yine "Sana ne?" diyeceksiniz.
Ben çocuklar için üzülüyorum arkadaşlar!
Takılıp kaldılar Barbie’ye, bir sürü şey kaçırıyorlar.
Hayvanları sevmeyecekler diye korkuyorum mesela. Bari Barbie’nin üstünden girilse konuya. Ne bileyim, saç fırçasından tutun da bileziğe kadar bir insanın nesi olabilecekse her şeyi var, bir de kedisi olsa mesela. Köpeği, tavşanı...
Sonra renkleri kaçırıyorlar.
Yeşili, sarıyı, maviyi...
Korkarım pembe değil diye ağacı sevmiyorlardır.
Bizim kuşak pembe bağımlısı değildi de ne oldu gerçi. Orman bırakmadık.
Ama ne bileyim işte, pedagog değilim fakat yine de bir çocuğun tek bir renge, en çok da bir kahramana böylesine bağlanmasında bir tuhaflık, ilerisi için mahzurlu bir durum varmış gibi geliyor.
Hepsi fizik olarak Barbie’ye benzemek istiyor mesela. İsveçli olsak problem değil fakat Barbie’den ziyade Heidi’ye benzediğimizden... Bakın 15’ine gelenin derhal saçlarını sarartmasının nedeni bu olabilir, Barbie epeydir var öyle değil mi?
Netice olarak "Yöneticimiz uyuyor mu?" diye bağırılacak bir sorun değil belki ama ana-babaların "A bu Barbie de çok oldu!" demesinde fayda olduğunu düşünüyorum.
MIŞ-MUŞ
Şimdi de "deli bal" hastalığında artış varmış.
Bunların da kendi aralarında bir "nöbet değişimi" durumu var galiba.
*
Spermlerini sildiği ve 35 yıldır sakladığı peçeteyi sergileyen ressam Bedri Baykam’a teşhircilik suçundan soruşturma açılmış.
Halbuki "bilime hizmet ödülü" verilmeliydi. O olmasaydı, "Bir spermin 35 yıl sonraki hali"nden haberimiz olmayacaktı.
*
Yeşim Salkım, Pınar Altuğ konusunda "Kadının bir ağırlığı olmalı" demiş.
Yeşim Salkım evlendikten sonra Diyanet İşleri gibi oldu. Her konuda bir fetvası var.