Yeşim Salkım, jüri üyesi olduğu yarışmada koçluk yapan Hilál Cebeci’ye, Cebeci’nin çıplak fotoğrafının olduğu dergiyi uzatarak "İşte sen busun!" dedi.
Ve bunun üzerine çok şey yazıldı çizildi. Salkım’ın ayıp ettiğinden yarışmalardaki tartışmaların mahalle kavgasına döndüğüne kadar.
Ben bu olaydan yola çıkarak başka bir şeyden söz edeceğim. Epeydir dikkatimi çeken bir şeyden...
Kimse yaptığının arkasında durmuyor.
Mesela şu çıplak poz verme meselesi... Daha önce de defalarca şahit olduk.
Bir pişmanlık...
Bir mazeret arama...
Emsal göstermeler...
Hata yaptığını kabul etmeler...
Bir tek özür dilemedikleri kalıyor ki, bazen onu da yapan çıkıyor.
Oysa işi sahne olan birinin çıplak fotoğraf çektirmesinin nesi ayıp?
Evde nakış işleyip koca bekleyen ev kızı mıdır mesela Hilál Cebeci?
Ne tuhaflık var çıplak poz vermesinde?
Üstelik fotoğrafı gördüm, çok da güzel. Hiç bayağı değil.
Hilál Cebeci biraz dışına çıktı gerçi ama genel olarak nedir bu karşılıklı "tutuculuk" hali?
Hadi suçlayanın düşüncesi budur, bir şey diyemeyiz ama öteki niye dimdik durmaz, "O fotoğraflarımı çok beğeniyorum" diyemez?
Bir yandan da ha bire "sanatçı" olduklarından, "sanat"tan söz ederler.
"Tutuculuk"la "sanat" aynı yerde barınmaz arkadaşlar!
Şu öpüşme mevzuuna da taktım.
Hani son günlerde öpüşmek için hangi ünlünün kaç dolar istediği haberlerini okuyup duruyoruz ya...
Zihniyet nedir burada?
"Namus elden gidecek, bari değsin."
Kendini satıyor yani bir nevi.
Peki "Filmde yemek de yiyeceksem fiyatım artar" diyen var mı?
Yok.
Oysa oyuncu için hikáyenin akışı içerisinde ikisi arasında hiç fark olmamalı.
Oyuncu için tabii...
"Oyuncu" için değil.
’Takunyalı’dan hiç korkmadık
Şu son günlerde, yani cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşadıklarımız, Semra Özal’ın aslında Türkiye için önemli bir kadın olduğunu düşündürdü bana.
Turgut Özal MSP kökenliydi.
Yani o zamanlar "Takunyalı" denenlerden.
Tayyip Erdoğan’ların atalarından yani.
Ama o "takunyalı"dan hiç korkmadık biz.
Zaman zaman kızdık, eleştirdik; bazılarımız beğenmedik ama hiç korkmadık Turgut Özal’dan.
Kimse "Bir takunyalı Köşk’e çıkamaz" demedi.
Gerçi MSP kökenliydi falan, ama milleti "Türkiye laiktir, laik kalacak" diye sokaklara dökmek durumunda bırakmadı doğrusu.
Bırakmadı da...
Laiklik konusunda bir gün bile endişe duymamış olmamızda Semra Özal’ın da payı yok mudur?
Giyimi, kuşamı, makyajı, takılarıyla; papatyalarıyla, purolarıyla, eşinden daha dindar olan kayınbiraderini Köşk’e sokmamalarıyla, Bayan Özal değil Semra Özal oluşuyla rejimin "güvenlik görevlisi" değil miydi bir nevi?
O zamanlar farkında değildik. Kızıyorduk hatta haline, tavrına. Ama şimdi olup bitene bakınca, Semra Özal’a bir teşekkür borcumuz var gibime geliyor.
Ummadık taş baş yarar
Bugün 19 Mayıs, Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı.
Atatürk Cumhuriyet’i gençlere emanet etmişti biliyorsunuz.
23 Nisan’ı da çocuklara emanet etti...
Bize ise bir şey yok!
Belki de bunu hırs yaptığımızdan, Tandoğan’da, Çağlayan’da, Gündoğdu’da daha çok gençliğinin sonunu yaşayan gençlerle orta yaş ve üstü vardı gördüğüm kadarıyla.
Ummadık taş baş yarar!
Herkesin bayramı kutlu olsun.
MIŞ MUŞ
Cinsel sorunları olan kadın ve erkeklerin çoğu medyum ve hocalarda çare arıyormuş.
E, doktor Haydar Dümen’e bakıyorlar demek...
Sağdaki birleşmenin adı "Yeni Demokrat Parti" olmuş.
Yakında iki yavruları olur. "Öz" ve "Hakiki."
Evli lezbiyen kadın, kız arkadaşını eve kuma getirmiş.
Koca, erkek olalı böyle memnuniyet yaşamamıştır, eminim.