(Bu tarifi hiç sevmiyorum ama yerine koyacak bir şey de bulamıyorum. Varoş, siyah Türk... Al birini vur ötekine!)
Sevgililer belli ki.
"En şık" olduklarını düşündükleri halleriyle Boğaz’a çay içmeye gelmişler.
Belki de "kızın babasının yolunun düşmeyeceği yer" olarak seçtiler burayı.
Kız ürkek bakıyor etrafa.
Çayları soğuyor masada. Dokunmuyorlar.
Umurlarında değil.
Belki de dökmekten ya da höpürdetmekten korkuyorlar. Mahcup duruma düşmekten.
Az konuşuyorlar.
Birbirlerine gülümsüyorlar daha çok.
Hiç öpüşmemişler daha. Öyle belli ki.
Yakın zamanda öpüşmeleri de zor görünüyor.
Erkek masanın altındaki ellerini ovuşturuyor.
Kız her anı aklına kazıyor. Gece yastığa başını koyduğunda tek tek, defalarca düşünecek hepsini.
Ne ağız dolusu kahkahalar atıyorlar...
Ne o yaşıtlarından duymaya alıştığımız "dil" var...
Ne oturuşlarında bir pervasızlık...
* * *
Siz nasıl yorumlarsınız bilmiyorum ama...
Hálá bir yerlerde benim kuşağımın bildiği türden aşklar yaşanıyor galiba.
Hani "gerçek aşk imkánsız olandır" diye bir kanı var ya...
Bir şart da "gizli" olması galiba.
Ana-babayla paylaşmak mesela... Ruh sağlığına iyi gelebilir ama aşka iyi gelmiyor.
Ortalıkta "enseye tokat" şeklinde yaşanması aşka yaramıyor.
Galiba özgürlüğün fazlası aşkla bağdaşmıyor.
Belki de onun içindir, en büyük aşklarda taraflardan birinin çoğunlukla evli oluşu...
Tarihe, kendi geçmişinize, çevrenize bir bakın...
Evet evet...
Yasak, aşkı büyüten bir şey.
Bu kızınki de anasından miras kalan "baba yasağı"...
Genlerinde kazılı olan "bir erkekle yalnız kalma yasağı"...
Öpüşme yasağı...
Sevişme yasağı...
Sevme yasağı...
Yasak kötü ama tuhaf bir şekilde aşka iyi geliyor.
MIŞ-MUŞ
Bahçeli, Erdoğan’a "Sen gitme Bush ayağına gelsin" demiş.Gelsin de... Adam bu taraflara hep topla tüfekle geliyor, ondan korkarım.
Dört çocuk annesi Angelina Jolie yine hamileymiş.Bu kadının çocukluğuna inmenin zamanı geldi!
Meksika’da bir kadın dergisi, kadınlar arasında topuklu ayakkabı koşusu düzenlemiş.Aslında falakaya da yatırabilirlerdi kadınları... Eziyetse aynı eziyet.