Nazire Şenlendirici’yle Arzu Balkan’dan yola çıkılarak, kadınların, kocalarını öteki kadına en çok hamilelik ya da loğusalık döneminde kaptırdıkları konuşuluyor son günlerde.
Bunun doğal olduğunu savunanlar var neredeyse. Efendim, erkek kısmı için de zor dönemlermiş bu dönemler!
Askere giden kocalarınızı aldatabilirsiniz kızlar!
Öyle ya...
"Yaklaşamayınca" kocanıza...
Ne yapacaksınız...
Yaklaşmadan durulmuyor görüyorsunuz.
Yani erkek duramıyor.
Ki hamileliğe kendi sebep olmuştur. Doğacak çocuk onun da çocuğu olacaktır.
Oysa "vatan borcu"nun sizinle ilgisi yok.
Olsa sizi de çağırırlardı askere.
Yani "yaklaşmak" en çok sizin hakkınızdır kızlar!
Elbet saçmalıyorum.
Ama önce onlar saçmaladılar.
* * *
Hadi diyelim, mazereti vardır, doğuştan "azgın"dır erkek.
Öyle diyorlar ya...
Doğru bile olsa bu, sadece eşinin hamilelik döneminde durulması gerekir.
Etik olarak yani.
İnsan ne yapar ne eder tutar kendini.
Zehir olsa yutulur.
Aşkı bu işin dışında tutuyoruz elbet. Áşık olması tesadüfen karısının hamileliğine ya da loğusalığına denk gelenleri yani. Adam hayatının aşkıyla karşılaşmıştır, olabilir.
Fakat sırf "yaklaşma" sorunu varsa...
Dokuz ay kendini tutamıyorsa...
Eli fermuarında "yaklaşacak" yer arıyorsa...
Bırakın gitsin zaten.
Ondan hiçbir dönemde hayır gelmez.
Siz bırakmasanız da gidiyor ya zaten...
Delikanlı gibi yeniden başlıyorlar hayata.
Çocuk ha var ha yok.
Seviyorlar elbet ama komşunun çocuğu gibi. Ara sıra kucağa alıp hoplatmak şeklinde.
Öyle kadın gibi "çocuktan önce" ve "çocuktan sonra" diye ikiye ayrılmıyor hayatları. Çocuklu kadınla çocuklu erkek arasında fark oluyor. Görüntüden tutun da sorumluluğa kadar.
"Babalık", "annelik" kadar hissedilmiyor, kim ne derse desin.
Çocuk tartışmasız annenindir arkadaşlar!
Kanıyla canıyla beslemiş, doğurmuş olması falan bir yana, esas hayattan vazgeçen taraf oluşu yüzünden annenindir çocuk.
Baba olsa olsa "en iyi yardımcı oyuncu" olur. Bu yazı da Anneler Günü’nde annelere armağanım olsun!