Daha doğrusu anlıyorum da herkesin anladığı gibi değil. E, herkesin birden yanlış anlaması pek mümkün görünmediğinden kendi doğruluğumdan şüpheye düşüyorum. Neticede otobanda ters yönde gitmekte olan fakat bunun farkında olmayan, karşıdan gelen onlarca sürücüye "şaşkın" gözüyle bakan Temel’in durumuna düşmemek için susuyorum.
Fakat bazen tutamıyorum kendimi.
Tıpkı şimdi olduğu gibi.
Şu Ruanda meselesi...
Gerçi üstünden epey zaman geçti ama protestolar hálá sürdüğüne göre...
Zaten beni baştan çıkaran da bu oldu. En son üzerinde "Ruanda değil eşit olmak istiyoruz" yazan bavullar taşıyan kadınları görünce...
Tayyip Erdoğan ne demişti?
"Sen Ruanda mı olmak istiyorsun, buyur ol o zaman!"
Ne vesileyle söylemişti bunu?
Kadın milletvekili sayısının artmasını isteyen KADER Başkanı Hülya Gülbahar’ın Ruanda’daki kotayı örnek göstermesi üzerine...
Peki ne demek istemişti?
"Ruanda dediğin bir garip Afrika ülkesi. Burası mıdır örnek almak istediğin yer?"
Ben böyle anladım.
Fakat tepkilere bakınca Başbakan’ın, "Türkiye’yi Ruanda’ya döndüreceğiz" dediğini düşünüyor insan.
Peki Tayyip Erdoğan’ın bu meselede eleştirilecek yanı yok muydu?
Vardı.
Bir: Gülbahar’ın da aslında Ruanda’yı "Bir garip Afrika ülkesi" olarak gördüğünü, tam da bunun için oradaki kotayı örnek olarak gösterdiğini anlayamamış ve buna uygun bir cevap verememiş olması.
İki: Bir başbakan olarak Ruanda hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması (Ben de sevgili Gila Benmayor’un Hürriyet Pazar’daki köşesinden öğrendim Ruanda’nın bildiğimiz Ruanda olmadığını ama ben başbakan değilim).
Üç: Gülbahar’la senli benli konuşması.
Fakat bunlardan ziyade Ruanda olmak istemediğimiz üzerinde takıldık kaldık. Dediğim gibi, sanki Erdoğan "Ruanda olalım" demiş gibi.
Son dönemdeki hassasiyetimizden midir artık...
Yoksa "maksat protesto olsun" mudur...
Elimize pankart alıp sokaklara dökülmenin de içini boşaltacağız diye korkuyorum.