BİZİM hiçbir zaman Avrupalı olamayacağımızı bir kez daha anladım geçen gün.
Bir vidanın girmesi gerektiği iki deliği asla üst üste getiremediğimde...
İş bittiğinde elimde üç vida kaldığında...
Öteki vidalarınsa yanlış deliklerde olduğunu gördüğümde...
"Ne alakası var?" diyeceksiniz.
Avrupalı olmak demek, biraz da montaj bilir ve sever olmak demek.
Oysa biz Türklerin elinden gelmiyor.
Anladınız...
O büyük alışveriş merkezlerinden birine yolum düştü.
Hani bardaktan halıya her türlü ev eşyasının satıldığı...
Ortada dolaşan katalogların, insanda, evi baştan aşağı yenileme isteği uyandırdığı...
Fakat kalkıp gidince hevesin nasıl kursakta kaldığını da görmüş oluyorsunuz. Zira gördüğünüz, ellediğiniz, beğendiğiniz neredeyse hiçbir şeyi öylece alıp evinize götüremiyorsunuz.
Şöyle söyleyeyim, kaşık alacaksınız mesela, sapını ayrı, ucunu ayrı veriyorlar elinize. Evde tarif kitapçığına baka baka kendiniz birleştiriyorsunuz.
Tamam abartıyorum fakat hakikaten tek parça olarak alıp gideceğiniz çok az şey var.
Nedir bunun sebebi?
İnsan vidasını kendi sıktığı sandalyeye daha mı bir aşkla bağlanır?
Aşkla bağlanmak şart mıdır?
Beğenip alıp geldiğinizde zaten aşkla bağlanmışsınız demek değil midir?
Yoksa herkesin içinde vida sıkma işi ukde olarak kalmıştır da umumi arzu üzerine midir bu durum?
Hiç sanmıyorum.
Yani dünyanın başka yerlerini bilmem ama biz vidanın sıkılmışını severiz.
"Kendinden yola çıkma" diyeceksiniz.
Çıkarım.
Hangi hususta olursa olsun, bir fikirde bir kişi varsa binlercesi var demektir.
Bu, memleketinden kalkıp gelen müteşebbis beyefendiler, o ülke insanı hakkında bir araştırma yapmazlar mı?
Hadi neticede vardır bir bildikleri diyelim, "yarı mamul" sandalyemizi alıp gelelim. Benim geçen gün yaptığım gibi.
Tamam üç vidanın açıkta kalışı benim yeteneksizliğimden. Fakat şu iki deliğin üst üste gelmemesi durumu...
Bakın şöyle:
Sandalyenin iki ayrı kısmında 6’şardan 12 delik var. Bunlar üst üste gelecek, vidalanacak ve iki kısım birleşmiş olacak. 5 grup delik cuk oturur da 6’ncısında iki delik Leyla ile Mecnun misali bir türlü kavuşamazlarsa bunda benim yeteneksizliğimin ne kadar rolü vardır sorarım size?
Ve yine sorarım, şu anda elimde bulunan, firmanın ve benim işbirliğimiz sayesinde sandalyeden ziyade modern heykele benzeye "o şey"i ben ne yapayım?
MIŞ-MUŞ
Fazla toplantı aptallaştırıyormuş.Neyse ki toplantıda olduğumuz daima yalan.
Araştırmaya göre, yatakta Türk erkeği mutlu, kadını değilmiş.Yıllardır teşhis var tedavi yok.
Dünyayı kurtarmak için sadece 13 yılımız kalmış.Çok çektirmeyiz, birkaç seneye kadar işini bitiririz merak etmesin!