İstanbul dışında yaşayan okurları pek ilgilendirmiyor gerçi ama ta Hakkari’deki vatandaşın Galatasaray, Fenerbahçe taraftarı olduğuna bakılırsa İstanbul hepimizin İstanbul’u.
Anladınız... Bugünkü yazı İstanbul’la ilgili olacak.
Belki Sayın Topbaş okur, olur ya...
Biliyorum işi zor, bizim içinse ahkám kesmek kolay. Fakat bizleri bir nevi bedava danışman olarak görürse...
Hemen sadede geliyorum.
Ne mutlu bize ki İstanbul dünyanın sembolü en bol şehri. ‘Boğaz vapurları’ da bunlardan biri. Şiirlere, resimlere konu olmuş.
Fakat korkarım, misal Dolmabahçe Sarayı’nın gökyüzüne doğru uzanan çelik binaların gölgesinde kalması gibi bu vapurlar da ucube deniz motorlarına kurban gidecek.
Tamam, kalabalık hatlarda ihtiyaçtan doğdular. Fakat bu kadar mı estetikten yoksun olur bir şey... Bu kadar mı Boğaz’ın ruhuna aykırı...
Yine de kötü yapılaşma nedeniyle bu motorlarla pek bir uyum içerisinde olan yerleşimler arasında gidip gelmeleri kabul edilebilir diyelim. Ama Arnavutköy-Emirgan arasında bir avuç yolcu taşıyan minyatür vapurların yerini bu heyula gibi motorların alması neyin nesidir?
O vapurların uğradığı iskeleler nispeten ‘Boğaz köyü’ olma özelliğini koruyan yerler... Anadoluhisarı, Kandilli, Kanlıca... Ve o vapurlarla o iskeleler nasıl yakışıyorlar birbirlerine...
***
Hani zaman zaman İstanbul’a yeni semboller arıyoruz ya... Dev Fatih Sultan Mehmet heykeli gibi... Bir yandan da elimizdekileri yok etmek biraz tuhaf olmuyor mu? Sonra saltanat kayıklarıyla falan kendimizi tatmin etmeye çalışıyoruz. Bu ne yaman çelişki!
Boğaz’ın kıyısı, tepesi kadar suyun üstü de önemli değil midir? Hani ara sokaktaki evlerin boya-badanasının peşine düşülmesi iyi hoş da aynı titizliği Boğaz’ın üstüne de gösteremez miyiz?
Yetkililerin mutlaka çok önemli ve de mantıklı gerekçeleri vardır vapurların kaldırılmasıyla ilgili... Ama ben hiçbirini kabul etmiyorum. Memleketin sonunu hazırlıyor değildi ya bu vapurlar! Ha, bir tek bakıma alınmış olmalarını anlayabilirim. Gerçi hepsinin aynı anda bakıma girmesi tuhaf. Zaten görevlilerin beyanı da ‘bir daha asla’ yönünde. Tek tesellim, bizde, doğru bilgiye ulaşmanın yolunun asla o bilginin kaynağında yer alan kişilerden geçmediği gerçeği.
Bir tesellim daha var. Başkanımız mimar. Yani bu şehrin güzelliğinden iki kere sorumlu. Bir gözünden kaçsa öteki gözüne yakalanır yanlışlar.
Bu yazıya ‘Alt tarafı üç vapur’ deyip burun kıvıranlar olacaktır. Hani ne yazarsak yazalım daima yazılacak daha önemli konular olduğunu düşünenler... Onlar unutmasınlar ki ‘üç vapur, iki bina, beş ağaç’ derken geldik bugünlere... Ama bunu idrak etmek de ayrı bir duyarlılık istiyor tabii.
MIŞ-MUŞ
Sahte balın profesörü bile varmış.
‘Kraliçe arı’ya tekabül ediyor herhalde.
*
Engerek yılanlarının erkekleri dişi bulabilmek için bazen 10 km yol yapıyormuş.
Bizimkiler haline şükretsin, her metreye iki dişi dikilmiş bekliyor.
*
Paris Hilton evinin kadını olacakmış.
Nişanlısıyla günlüğü kaç dolardan anlaştılar acaba?