GEÇTİĞİMİZ perşembe akşamı televizyonun karşısında zap yaparken Şener Üşümezsoy çıktı karşıma. TRT 2’de.
Tanımayan yoktur herhalde... Deprem uzmanlarımızdan...
Ki benim en sevdiğim odur. Zira öteki uzmanların adeta hacı bekler gibi beklediği "Büyük İstanbul depremi"nin aslında çok büyük olmayacağını bir tek o söylemektedir.
Doğru, yanlış...
Gönlüm ona inanmaya meyillidir.
Aslında çoğu insanda vardır "iyi"ye inanma eğilimi. Doktora gidersiniz mesela, bir teşhis koyar, sonra bir başka doktora gidersiniz, "Kim dedi? Senin bir şeyin yok" der, ikinciye inanmayı tercih edersiniz.
Uzatmayayım, o gün baktım Üşümezsoy’a, üstünde, geliştirdiği kaslarını ortaya çıkaran bir tişört, başında da bir kovboy şapkası...
Korktum onu öyle görünce. Kimse dediklerine inanmayacak diye. Ben inanıyorum ya... Herkes de inansın istiyorum. Ne kadar çok kişi inanırsa, nispeten iyimser olan tahminler gerçekleşecek sanki İstanbul için... Böyle abuk bir psikoloji içerisindeyim. İşte bunun için öyle başında şapkasıyla görünce...
Bilirim çünkü... Önce görünüşe inanırız biz. İnandığımız görünüş de bir adet takım elbisedir. Belki de siyasete soyunanların ilk iş olarak lacivertleri çekip ortaya çıkmaları bundandır. Huyumuzu bildiklerinden...
Kimbilir, belki de bir yandan bütün uzmanların zıddı bir görüşü savunurken bir yandan da toplumdaki bu önyargıyla mücadele ediyordur Üşümezsoy. Kılık kıyafetle, aklın fikrin, inanılırlığın, bilginin bir alakası olmadığını anlatmaya çalışıyordur.
Sahiden de 17 Ağustos’tan beri, hangi uzman, depremle ilgili neler söylemiş, buna karşılık bunların ne kadarı doğru çıkmış, karşılaştırmalı bir araştırma yapılsa... Belki de en haklı çıkan Üşümezsoy’dur. Kovboy şapkasına rağmen...
Fakat işte yine de korkuyorum kimse inanmayacak diye.
* * *
Sabah’ta Elif Korap’ın Kenan Evren’le yaptığı röportajı okurken düşündüm de...
"Kenan Evren yargılanmalı" diyenler var. Bence çoktan yargılandı, hüküm giydi.
Ceza dediğiniz illaki dört duvar arasında çekilmez. Kenan Evren emekli olduktan sonra adeta bir "maskara"ya çevrilmek suretiyle cezalandırılmıştır.
Kendi arzusuyla tabii biraz da. Yoksa kim kime yapabilir.
Bu ülkede Genelkurmay Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı yapmış birinin ağzına her mikrofon uzatıldığında kadınlardan bahsetmesi... Neredeyse başka hiçbir konuda fikri yokmuş gibi...
"Sibel Can’a dedim ki..."
"Güya Gülben Ergen’e demişim ki..."
"Emel Sayın bana dedi ki..."
Kimsenin aklına memleketin önemli bir meselesiyle ilgili bir şey sormak gelmiyorsa, bu en büyük cezadır.
Bana göre tabii. Okurken kendi başıma gelmiş gibi kızarıp bozarıyorum.
MIŞ-MUŞ
Kenan Evren, evleneceği kadının ve kendisinin ölmüş eşlerini unutamayacaklarını kastederek, "Evlenmedim, çünkü bir yatakta dört kişi yatılmaz" demiş.
O sayıyı biraz artırsak... Zira belli ki Paşa’mızın gönlü bir hayli geniş.
Az uyumak kilo almaya yol açıyormuş.
İyi... Aniden gelen güzelliğe bir kılıf daha çıktı. "Çok uyudum da..."