Daha önce de birkaç defa yazdım, en sevdiğim köşe Güzin Abla’nınki.
Özellikle benim gibi kadın-erkek mevzuuna takmış olanlar için hakikaten çok besleyici.
Hani yaşamakla öğrenemeyeceğiniz şeyler... Nihayetinde hepimiz dar birer çevrede dönüp duruyoruz. Güzin Abla’nın köşesi bir nevi yüzlerce denekli dev bir araştırmayı getiriyor önümüze.
Derlenip kitap haline getirilmeli bence. Hatta ilk yayımlanmaya başladığı günden bugüne kitap dizisi olmalı.
Topluma ayna tutan, belge niteliğinde bir eser olur vallahi. Erkek, kadın, ilişkiler, toplum, aile, ahlak anlayışı, vs. ne imiş ne olmuş...
*
Geçenlerde mesela kızlarımızın çok değiştiğine dair örnek olabilecek bir mektuba rastladım.
E, normaldir tabii... ‘Öksürdüm kızlığım bozulmuş mudur?’ diye soran kızların neredeyse torunlarının kızlığının bozulma vakti geldi. Zaman akıp gidiyor.
Şimdiki kızlar ‘Erkek arkadaşımla sevişmeyi biraz ileri götürdük, çarşaf bir miktar kanlandı, kızlığım bozulmuş mudur?’ diye soracak kadar bilinçliler çok şükür. Hiç olmazsa bu iş için bir adet erkek gerektiğini biliyorlar.
Yukarıda sözünü ettiğim mektubun sahibi genç kızımız ise iyice ileride. Kızlığının bozulduğunu kimseye sormadan anlamış. Fakat anlayamadığı bir husus var yine de.
Kızlığını kimin bozduğu hususu.
‘Kim bozmuştu?’ diye Güzin Abla’ya soruyor.
Sanki Güzin Abla yanındaydı. Güzin Abla tarikat şeyhi olsa anlayacağım. Girsin rüyasına, isim versin...
Fakat kızcağız da çaresiz tabii. Zira taksit taksit bozdurmuş kızlığını. Birazını birine, geri kalanını başkasına.
‘Acaba hangisi bozmuş sayılır?’ diye merak ediyor şimdi.
Ne cevap versin Güzin Abla?
‘İki çarşafı da getir bi bakayım’ mı desin?
*
Kız bunu neden öğrenmek istiyor, o da ayrı konu.
İleride torunlarına gençlik maceralarını anlatırken yanlış bilgi vermemek için değil herhalde.
Esas neden, ‘doğru kişinin başına ekşimek isteği’ olabilir.
Aslında kızların hiçbir yere gitmeyip yerinde saydığı görülüyor. Toplumun daha doğrusu... Toplum bu ‘kızlık’ meselesine takmış olmasa kızların niye umurunda olsun bekaretlerini kime ne zaman verdikleri.
Bakın sizin de dikkatinizi çekti mi, hiç olumlu bir fiille anılmıyor şu kızlıktan kadınlığa geçiş hadisesi.
‘Kızlığın bozulması’... Düzelen değil ‘bozulan’ bir şey var ortada.
‘Bekáretini vermek’, ‘Bekáretini kaybetmek’, ‘almak’, ‘kazanmak’ yok ‘vermek’, ‘kaybetmek’var.
‘Kaybetmek’ varsa ‘suç’ da var demektir ortada.
Okuldan defterinizi kaybetmiş döndüğünüzde dayak yemişsinizdir büyük ihtimalle.
Onun için bütün kızlar ‘Erkek arkadaşımın ısrarıyla seviştik; ben hiç istemedim, o zorladı’ diyorlar mektuplarında.
Suçlu ben değilim, o!
Sevişmek suç yani.
Ama bir yandan da doğaya karşı gelinemiyor. Bütün kızlar sevişiyorlar. Ama işte kızlığının yarısını bir yatakta, yarısını öteki yatakta bırakarak. Yarım yamalak yani. Bir suçlu arayarak.
Bizim kuşak için ‘Ağız Tadıyla Sevişemedik’ demiştim bir zamanlar... Değişen bir şey yok galiba.
*
Aman yanlış anlamayın!
‘Kızlar yataktan çıkmasın’ demiyorum.
Demiyorum ama onlar zaten çıkmıyorlar. Dediğim gibi yarım yamalak da olsa... Yasak arzu doğuruyor zira.
Ne zaman artık bu konu ‘Sevişmek suç değildir’ demek için bile anılmaz olacak, o zaman kızlar da her açıdan ‘sağlığa’ kavuşacaklar.
Bakalım... Takip edeceğiz Güzin Abla’dan.
MIŞ-MUŞ
Badem zihni genç tutuyormuş.
Ne o, ceviz emekliye mi ayrıldı?
İnsanın daha mutlu olabilmesi için gerekli 10 adım belirlenmiş.
Sıra o adımları atabilecek insanı bulmada.
Berrak Tüzünataç, kendisi hakkında ‘Sevgilisinden yediği dayak sırasında elmacık kemiği kırıldı’ diyen Deniz Akkaya için ‘Beni kıskanıyor’ demiş.
‘Erkek dayağı’ndan bile ‘kadın çekişmesi’ çıkardık ya... Bravo biz kadınlara!