Paylaş
YANAR yanar şuna yanarım. O bolluk içindeki günlerimizin kıymetini bilemedik. Hani ‘‘şak’’ diye parayı bastırıp ‘‘Ver oradan iki ekmek, bir paket çay, iki sigara’’ dediğimiz hovardalık günlerimizin...
‘‘Ne olacak bu memleketin hali?’’ diye merak edip durduk. Meğer güllük gülistanlıkmış her şey.
Bu bize ders olsun! Beterin beteri varmış, gördük.
* * *
Oturup kalkıp şükredelim. Yarı aç yarı tok olduğumuza. Görüyoruz belgesellerde... Tamamen aç olanlar var Afrika'da.
Bizim hiç olmazsa karnımız şişmedi daha.
Tamam bizde de boş tencereleri kameralara gösterenler var, ama dikkat ettiyseniz gösterdiklerinin hepsi çelik. Hem de çift tabanlı. Kimsenin elinde çömlek gördünüz mü? Yok.
İyi durumdayız yani. Şükretmek lazım.
* * *
‘‘Belgesel’’ deyince...
Acaba bu belgeselciler ücret ödüyorlar mı film çektikleri ülkelere?
Gerçi ödüyor olsalar Afrika abad olurdu ama... Kimbilir belki de aldıkları parayı çarçur ediyorlardır.
Diyeceğim, perişan halimizi... Ay, pardon! Perişan demeyecektim. Şükretmek lazım. Yani çok renklilik gösteren hayatımızı paraya tahvil edemez miyiz?
Vatandaşın Başbakan'a yazarkasa fırlattığı kaç ülke vardır yeryüzünde?
* * *
Nasıl fırlattı ama?
Gerçi o da bir tuhaf. Rüyasında görmüş, güya Ecevit buna ‘‘Aşkolsun! Sezer koskoca Anayasa'yı fırlattı, sen bir yazarkasayı çok gördün’’ demiş.
Ayol, insan önce gördüğü rüyayı gider bir anlayana tabir ettirir. Bakalım ne manaya geliyor.
Ecevit'in ‘‘Fırlat yazarkasayı’’ demesi ‘‘Gel de başıma at’’ demek değil ki.
Evet, Başbakan'la yazarkasa arasında bir bağlantı mevcut, ama direkt Başbakan'ın başıyla değil. Bana göre Ecevit rüyada şunu demek istemiştir: ‘‘Benim başbakanlığım sürdüğü müddetçe, senin o yazarkasaya ihtiyacın olmayacak, ivedilikle elden çıkarabilirsin.’’
Budur rüyanın yorumu.
Herkes gece gördüğü rüyayı sabah tatbik etmeye kalksa... Yarın biri ‘‘Verin Başbakan'ı sosis yapacağım’’ diye Başbakanlığın kapısına dayansa...
Hangi birimize yeter? Topu topu bir Başbakanımız var.
Bencil olmamak lazım.
Dediğim gibi, şükretmek gerek.
Bu dünyada karpuzu dilimle satın alan ülkeler var. Hem de Avrupa'da.
Biz ne yaptık bugüne kadar?
Karyolaların altına yuvarladık kavunları, karpuzları. Saymadan.
Yalnız kavun karpuz mu? Tek tek aldığımız ne var, sorarım size?
Ulus Pazarı'na gittim geçtiğimiz perşembe.
‘‘Bu kaça?’’ diyorum.
‘‘Üç tanesi beş milyon abla’’ diyor.
Ayol bir tane alacağım. Yok. Neye elimi attıysam böyle.
Şükretmek lazım. Hálá üçer üçer alıyoruz.
* * *
İlaçları taneyle alacakmışız diye hayıflananlar var.
Ara sıra ecza dolabında ayıklama yapıyorum. Çoğunun içinden üç dört tanesini kullanmışız, gerisi duruyor; son kullanma tarihleri de geçmiş. Koca bir torba çöpe.
İçinizde refahı, dolapta var olan kullanılmamış ilaçlarla ölçen varsa bilemem; kendisini ekonomik olarak göçmüş hissedebilir.
* * *
Yapmayın arkadaşlar!
Şükretmek lazım. Beterin beteri var. Ya biri çıkıp da Ecevit, Bahçeli, Yılmaz ve Özkan'ın klonlandığını söylese?
MIŞ-MUŞ
Yılmaz, sorunların aşılmasından umudu kesmiş.
Ecevit, ‘‘Sorunu aşacağız’’ demiş.
Gördüğünüz gibi, uyum (!) içerisindeler.
Erkeklik organının ortalama boyunun 14.7 cm. olduğu açıklanmış.
Alın işte, erkek kısmına krizi unutturacak bir mesele.
Yunan Başbakanı, ‘‘Gelin silahsızlanalım’’ demiş.
Biz şimdi ekmeksizleşmeyle meşgulüz.
Hayvanlar arasında eşcinsellik çok yaygınmış.
‘‘Erkek çocuklarınızın saçını uzatıp bebekle oynatmayın’’ diyenler buna ne söyleyecekler bakalım.
İşadamları, Derviş'e kahvaltıda akıl vermişler.
Öyledir zaten, insan dara düşünce para veren olmaz ama akıl veren çok olur.
Baykal, ‘‘Kriz yatıya kaldı’’ demiş.
Bu kadar davet etmeye temelli yerleşse yeridir.
Paylaş