Ve insanın gidişi, gelişi gibi muhteşem olmuyor. O "son durum" çok acıklı, çok yürek paralayıcı. Özellikle o melun hastalıksa sebep.
Babamı gördüm, sonra başka sevdiklerimi... Duygu Asena’nın son fotoğrafını... Ölümü iki kere acı yapıyor o "son durum".
Hiç şahit olmak istemem bu yüzden.
Biraz bencillikten, kendimi daha çok üzmemek için...
Biraz gerçeklerden kaçan bir yanım olduğundan...
Biraz kimseyi "son durumu"yla hatırlamak istemediğimden... Başka fotoğraflara izin vermiyor çünkü sonradan, en üste gelip oturuyor o "son durum". Gözünüzü kapattığınızda düşüncelerinize bir tek o eşlik ediyor artık. En çok da eğer çok yakını değilsem gitmek üzere olanın, başucuna koşmaktan çekinirim. İstemeyebilir ki, çok var böylesi.
Onun için beni pek göremezsiniz hastane kapılarında demeç verirken.
Duygu Asena’yı da bir kez ziyaret ettim ameliyatından sonra, o kadar.
Ama samimi üzgünüm.
Arkadaşım değildi. Tanışırdık sadece. Ama karşılaştığımızda hakikaten gördüğüme sevinirdim (içi boşaltılmamışından).
Severdim Duygu Asena’yı.
Beğenirdim.
O yumuşacık haline, en büyük kavgaları yaparken sesini hiç yükseltmemesine imrenirdim.
Mücadele ederken kadınlığından taviz vermemesine bayılırdım. İkisinin bir arada olmasına nadir rastlanır çünkü. Belki de "feminist" deyince birçok kişinin aklına "erkek düşmanı" gelişinin nedeni budur.
Duygu Asena’yı beylik cümlelerle uzun uzun anlatacak değilim şimdi. Kim olduğunu, neler becerdiğini bilmeyen yok zaten. Sadece şunu söyleyeceğim; biz, yani Duygu Asena’dan sonra eline kalem alan kadınlar, onun sayesinde hazıra konduk.
Ve şimdi Duygu Asena adına basına sitem edeceğim biraz.
Gerçi uğurlarken kusur etmedi kimse. Birbirinden etkileyici başlıklarla, dokunaklı yazılarla üstüne düşeni yaptı herkes.
Ama şimdi birbirinden parlak sözcüklerle öve öve bitiremedikleri Duygu Asena’yı hastalanmadan önce kapışsalardı keşke!
Piyasada mantar gibi biten "manitacı kızlar"a yer açmak için kenara itmek yerine...
Keşke "moda", "demode" diye ayırmasalardı gazetecileri de.
Evet, ben bir dönem Duygu Asena’nın çok üzüldüğünü düşünüyorum.
Bu camia da vefasız aslında.
Bakmayın siz yazılıp çizilenlere... Onlar, cami avlusunda, imamın "Nasıl bilirdiniz?" sorusuna usulden "İyi bilirdik" diye hep bir ağızdan bağırmanın ötesinde şeyler değil.
Ve vefasızlık ne yazık ki ne ilk ne de son durum.
MIŞ-MUŞ
Gıda mühendisleri, "Ben piştim" diyen yumurta üretmişler.
Şimdi "Kuş gribi değilim" diyen tavuk rica ediyoruz.
*
Hülya Avşar, boşanmasına rağmen eski eşiyle görüşmesini eleştiren pedagoglar için, "Bu pedagoglar çağdışı kalmış" demiş.