BANU Alkan’la sevgilisini, daha doğrusu eski sevgilisini veya tavırlarına bakılırsa hiçbir zaman sevgilisi olmamış o adamı seyrediyor musunuz?
Bir eve koydular ya ikisini...
Ben de yeni gördüm aslında. Nasıl başladı, ne amaçla girdiler oraya, bu bir yarışma mıdır, eğer öyleyse birinin ötekini yenmiş olması için neyi başarmış olması gerekiyor, falan filan... Hiç bilmiyorum.
Bildiğim, adamın Afrodit’imize mütemadiyen hakaret ettiği, buna karşılık Afrodit’in "aşk"ının her dakika büyüdüğü, seyircininse delirdiği.
* * *
Size de olur mu bilmem... Mesela akrobatları seyrederken olur bana. Bir ayaklarıyla bisikletin pedalını çevirirken, öteki ayaklarıyla çember çevirirler; bu arada ellerindeki bilmem kaç topu havaya atıp tutarlar; aynı sırada kafalarında da su dolu bardak taşırlar hani...
"A bu kadar da olmaz!" der, insanoğlunun beceri kazanmadaki sınırsızlığına şaşarım. Yeter ki istesin demek.
Hepimizin var mı acaba böyle her şeye gelir bir yanımız?
Afrodit saf değiştirmiş adeta.
"Tapılacak", hatta "tapılacak" da değil, "her daim tapılmakta" olan bir kadınken izmarit misali üzerine basılacak bir kadın olmuş.
Sabah sabah beyaz geceliğinin üstüne taktığı beyaz incimtrak kolyesiyle bildiğimiz Afrodit de... Gerisi bildiğimiz Anadolu kadını. Vefakár, cefakár...
Ev kadınlığıyla prenseslik arasında gidip gelmelerine, fakat iki tarafa da varamayışına; 90-60-90’ın, önden ya da yandan ama tek boyutlu olarak doğruluğuna bakınca ağlamak geliyor hakikaten içimden.