Siluet mahalli

Şimdi gülsem olmaz.

Gülmek her zaman iki kalem pirzola değil. Ayıp sayıldığı zamanlar, suç sayıldığı durumlar var.

Tahminimce benimki ikinci kapsama giriyor. Yani giriyordur mutlaka.

Mevzu şu:

Biliyorsunuz, her sene bu zamanlar Ardahan'da bir araziye Atatürk'ün silueti gölge olarak düşüyor. Muhteşem bir manzara tabii. Türkiye'nin dört bir yanından durumu seyre gidiyorlar. Zaten bize ‘‘Falanca yerde bir şey var’’ diyeceksiniz. Konaktı, siluetti... Gerisini tur şirketlerine bırakacaksınız. Bir de belediyelere tabii.

Misal, Damal Belediyesi derhal ‘‘Atatürk'ün İzinde ve Gölgesinde Damal Şenlikleri’’ni düzenlemiş.

Gülmek isteyip de suç işlerim korkusuyla gülemediğim durum bu değil elbet. Nesine güleceksiniz zaten bunun? Anca saygıyla eğilinir. Zaten şenlik de öyle gülüp oynanan bir şenlik değil. Göndere bayrak çekilip İstiklal Marşı okunuyor. Karşıda Atatürk'ün silueti...

Gülmemi getiren şey tam 18.10'da, yani herkes pürdikkat olayı izlerken, siluet mahallinden koyun sürüsünün geçmesi.

Çocukluğum geldi aklıma. Okul günleri...

Ne zaman bir tören olsa gülme tutardı hepimizi. Belki de o anda gülmemizi gerektirecek hiçbir komik durum bulunmazdı ortada ama bize neden gerekmezdi ki. Öyle gererdik kendimizi, öğretmenlerin suratı öyle asık olurdu ki... O yaşadığımız şey sinir boşalmasıydı belli.

Ama bu tam olarak öyle değil. Koyunlar geçmiş resmen. Hakiki bir gülme sebebi yani. Öyle tıngır mıngır geçmişler.

Ben şimdi sıkı bir hayvansever olduğumdan kızamıyorum tabii koyunlara, CHP Ardahan Milletvekili Öğüt gibi.

Ne bilsin koyun?

‘‘Bastığın yeri tanı’’ desen ne anlayacak? Laftan anlayan koyunlar da var gerçi ama bunlar demek ki anlamayanlardan.

Fakat Öğüt'ün de haklı olduğu taraf yok değil. Öküz altında buzağı aramak lazım oralarda. Kar üstünde manidar ayak izleri bile gördü bu milletin gözleri. Hal böyle olunca çobana sorarlar tabii, ‘‘Be adam bu kadar mı tesadüf olur o saatte orada koyunlarla bulunuşun?’’ diye.

Hayır sanki akşam yemeği için rezervasyon yaptırmışlardı da tam o saatte çayırın tam orasında olmaları gerekiyordu.

Neyse, artık koyunlar da öğrenmiştir herhalde, ‘‘Her çayırın otu yenmez.’’

* * *

‘‘ABD Başkanı Clinton 1999 yılında
'Bu çok güzel bir etek ama üstünde durması ne işime yarayacak?' sözünü hangi kadına söylemiştir?’’

A
- HillaryC- Pınar Altuğ

B- Tansu ÇillerD- Monica

Soru bu olsaydı yarışmacı Fırat Zengin 250 milyarı, hatta belki 500 milyarı alıp gitmişti.

Gerçi ne mümkün... Sanki bunlar ‘‘Kim 500 Milyar İster?’’ dedikçe halk hatları kilitliyor, ‘‘Katiyen, hiçbirimiz istemeyiz’’ diye. Ayol, yedi senede hiç olmazsa bir kişiye verir insan, yarışmanın adına hürmeten.

Haliyle benim soru eşyanın tabiatına aykırı oluyor. Yarışma sorusu dediğin daima tereddüte mahal verecek. Şimdi ‘‘Senin soruda da var aynı şey’’ diyeceksiniz.

Asla.

Bırakın Clinton'ı, hiçbir erkek nikáhlı karısının eteksiz haline meraklı değildir. Etekli haline de meraklı değildir. Hatta hiçbir haline meraklı değildir.

Bu yüzden A şıkkının üzerinde düşünülemez bile.

B şıkkı doğru olsa, bir diplomatik skandal yaşanmış demektir ki çoktan kulağımıza gelirdi.

C şıkkı deseniz, Pınar o yıllarda gayrimüslim cemaate açılmamıştı henüz.

Doğru cevap haliyle D şıkkı oluyor. Hani Monica'yı hiç duymamış olan bile bu yoldan doğru cevaba ulaşabilirdi.

Diyeceğim, soruları ben hazırlamış olsaydım Zengin'in o stüdyodan 500 milyarı alıp çıkmaması için seyirci koltuğunda oturuyor olması gerekirdi. İşte onun için bana hazırlatmıyorlar zaten. Zengin'in şanssızlığı...

Kenan Işık faktörüne gelince...

Hiç günahını almayın adamın. Gerçi isterse adından bile vazgeçirebilir bir yarışmacıyı, budur bunca yıldır bizde bıraktığı intiba. Fakat bu sefer, tarihlere takmış olan yarışmacıya, ‘‘1876'yla 1877 arasında bir sene varmış gibi düşünmeyin, biri aralık öteki ocak olabilir’’ mealinde bir şeyler bile söyledi. Daha ne yapsaydı?

Gerçi bu tartışmanın modası geçmiş olacaktır siz bu satırları okuduğunuzda ama ben de fikrimi beyan etmeseydim olmazdı.

Özellikle Fırat Zengin'e seslenmeseydim...

Fırat Bey!

Siz siz olun ansiklopedilerdeki tarihlere fazla itibar etmeyin. Daha Zeki Müren'in doğum tarihinde anlaşabilmiş iki kaynak görülmemiştir.

İkincisi siz telefonun icat edildiği gün bugünkü teknolojiye kavuştuğunu düşünmüş olmalısınız ki başkanın ‘‘Kimin işine yarayacak bu’’ demesine bir mana veremediniz. Oysa o günlerde telefon denilen şey iki kibrit kutusunun arasına gerilmiş ipten ibaret bir şeydi. (Aman bunu bilgi olarak bir kenara yazmayın, yani 'mesela' diyorum sadece.)

Bu kadar Fırat Bey. Yani kendiniz ettiniz kendiniz buldunuz gibi bir durum da yok değil.




MIŞ-MUŞ


Tarkan'ın yeni imajı hastabakıcı gibiymiş.

E, yakışır Tarkan hastalarına.

Aşkta zıt kutupların birbirini çektiği inanışı yanlışmış.

Bu da mı? Anlaşıldı, ömrümüzün ikinci yarısı birinci yarısında yazdıklarımızı silmekle geçecek.

Arabeskçi koca eşini daha çok dövüyormuş.

İyi. Hiç olmazsa peşin teşhis imkánı doğdu.

Mesut Yılmaz ‘‘Türk halkına nefes almaları için fırsat veriyorum, istendiği zaman belki dönerim’’ demiş.

Bu nefes denen şey stok da edilmez ki...
Yazarın Tüm Yazıları