Fakat bu sefer çok zorlandım başlık koyarken. Çok seçenek vardı.
‘‘Dadıların Çocuğu’’
‘‘Markasız Gezmem Abi’’
‘‘Yer Dudak Gök Dudak’’
‘‘Annesinin Asi Kızı’’
‘‘En Assolist Seren’’
‘‘Bir Dudak Çerçevesi Hikáyesi’’
‘‘İtinayla İmaj Yaratılır’’
‘‘O Aslında Kontes’’
‘‘Koalalar da Tişört Giyer’’
‘‘Sıradaki Koala Gelsin’’
‘‘Başına Prenses Konan Erkekler’’
‘‘Seren'in Sevdikleri’’
‘‘Bir Yontu Ustası’’
‘‘Al, Yont, Devret’’
‘‘Yontulmayan Kocalar’’
‘‘Elmacık Değil Karpuzcuk Kemiği’’
‘‘Bitmeyen Asalet’’
‘‘Tükenmeyen Servet’’
‘‘Kimse Onu Hak Etmiyor’’
‘‘Assolistlik Halleri’’
‘‘Assolistlik mi Kaldı?’’
‘‘O Şimdi Dulcuk’’
‘‘Tombalak Tomurcuk’’
‘‘Ozan Nah Kaçmaz’’
‘‘Cengiz'e İmrenmek’’
‘‘Kalabilirsin Seren Annen Güzel Sen de Güzel’’
‘‘Tak Louis Vuitton'unu Koluna, Herkes Kendi Yoluna’’
Geçtiğimiz pazar günü Radikal'de Şebnem İyinam'ın Seren Serengil'le yaptığı bir röportaj vardı. Kısacık lakin benim için bir derya... Kaçırdıysanız bulup buluşturup okuyun lütfen. Hem o zaman bu yazı daha bir mana ifade eder sizin için.
‘‘Hangi yazı?’’ diyeceksiniz şimdi.
E, her zaman
‘‘Armut piş ağzıma düş’’ olmaz. Herkes bir başlık seçip kendi yazısını kendi şeytsin. Hiç zorlanacağınızı sanmıyorum. Seren hepimizin elinde büyüdü ne de olsa.
Savaşın belgesi
Koca koca gözler. Simsiyah.
Ama gülmüyor hiçbiri. Aksine korkulu, endişeli, acılı.
Bazılarıysa görmüyor artık. Açık bile olsa...
Neden kopmuş bir bacaktan bile daha çok etkiliyor beni gözler?
Bedenin ve ruhun toplamı olduklarından mı?
Ramazan Öztürk öyle gözler yakalamış, öyle fotoğraflar çekmiş ki...
Hem içiniz acıyor bakamıyorsunuz, hem bakmaktan kendinizi alamıyorsunuz.
İran, Irak, Afganistan, Romanya, Bosna...
Savaşın ezip geçtiği bir sürü yer, bir yığın talihsiz insan, bir dolu an. Allah'tan savaş rüşvet gibi değil; belgesi oluyor. Gerçi bakıp da ibret alan olmadı daha ama...
Yalnız son Irak harekátı yok fotoğrafların arasında.
Çünkü Ramazan Öztürk, hani Halepçe katliamının simgesi haline gelen ve ona ödül kazandıran o ünlü fotoğrafı çeken Ramazan Öztürk, şu sıralarda hiçbir gazetede çalışmıyor. Usta savaş muhabirini Irak'a göndermek kimsenin aklına gelmemiş.
E, normaldir.
‘‘Değerli adam’’ bolluğu (!) olan bir ülkede Ramazan Öztürk'ü bir kenara atma lüksümüz vardır elbet.
Denizde kum bizde Ramazan Öztürk nasıl olsa.
Neyse.. Siz kimseye aldırmayın, gidin Profilo Alışveriş Merkezi'ne, Öztürk'ün çektiği fotoğrafları görün. 13 Mayıs'a kadar vaktiniz var.
Nergis Hanım bizim evde
Önce bir mana verememiş ablam sokakta yürürken herkesin dönüp bakmasına. Dürtüşüp birbirlerine göstermelerine...
Eteğimi giymeyi mi unuttum diye eğilip bakmış.
Sonra esnafın biri demiş ki,
‘‘Ne güzel ders verdiniz çocuklara.’’
‘‘Ne dersi?’’ demiş ablam.
‘‘Evdeki gençlere örnek oldunuz ama anlayana Nergis Abla'cım.’’
Durum anlaşılmış.
Hakikaten çok benzeşiyorlar ablamla Nergis Hanım. Geçen gün Metro City'de iki delikanlı sevindirik olmuşlar,
‘‘A Nergis Hanım!’’ diye. Annem atılmış hemen,
‘‘Hayır, o benim kızım.’’ Çok kızıyor annem nedense. Nedeni belli aslında, onun çocuğunu başka birinin çocuğu zannediyorlar ya... O açıdan bakıyor konuya.
Fakat ablam bayağı benimsemiş durumda.
‘‘Alo, ben Nergis’’ diyecek neredeyse. Şöhret çok cezbedici bir şey sevgili okurlar. Ki ablam ev kadını değil, opera sanatçısıdır. Yani alkış almışlığı, tebrik edilmişliği falan vardır. Ama tabii opera sanatçılarının sokaktaki adam tarafından tanınacak şöhrete erişmişi yoktur pek.
Anlatıp duruyorum ama Nergis Hanım'ı tanımayanlar da vardır belki. Gerçi sanmıyorum. Bu konuda T.C. vatandaşları ikiye ayrılıyorlar zira.
1. BBG evini açık açık seyredenler
2. BBG evini gizli gizli seyredenler
Ama yine de bilmeyen üç kişi olabilir, onlara tanıtayım. Efendim, Nergis Hanım BBG evinin bir omuzu açıkta olgun yarışmacısıdır. Kendisi iki hafta önce elenmiştir.
Zaten hálá evde olsa ablamın yolunu kimse kesmeyecektir. Yolunu kesmek derken vallahi abartmıyorum. Esas gelmek istediğim nokta da bu zaten. Benim bu memlekette az çok bir şöhretim vardır. Fakat BBG evinin Nergis'inin benzeri beni solda sıfır bırakmıştır.
Şimdi ailecek ablamın bir yerde Nilgün fanatiği biriyle karşılaşması halinde olacaklardan korkmaktayız. Nergis Hanım ağzındaki çakıl taşıyla stüdyoda anlatıp dururken ablamın dışarıda dayak yemesini istemiyoruz haliyle.
MIŞ-MUŞBaşbakan Erdoğan, kendinden olmayan herkesi ‘‘ruh hastası’’ ilan etmiş.
Otobanda ters yola giren Temel'in karşıdan üstüne üstüne gelen arabaların ters yönde gitmekte olduklarını zannetmesi gibi.
Manken Çağla Kubat, İTÜ'de profesör olan annesinin maaşını bir saatte kazanıyormuş.
Artık profesöre maaş diye bir mankenin bir saatlik ücretini verenler mi utansın yoksa koskoca profesörün maaşı kadar parayı bir saatte bir mankene verenler mi, karar veremedim.
Televizyon izlemek şişmanlatıyormuş.
Şişirdiğini biliyorduk da...
Selin Toktay ‘‘ölüm rejimi’’ne başlamış.
İşte böyle; ‘‘ölüm orucu’’ değil ‘‘ölüm rejimi’’ olacak ki ilgimizi çeksin.