Bendeniz bugün doğdum. ‘‘Saltanatı boğdum’’ demeyi de isterdim lakin ben doğduğumda çoktan boğulmuştu. Bana da muhtelif zamanlarda muhtelif kişileri boğma isteğiyle yanıp tutuşmak kaldı.
Şaka bir yana böyle bir günde doğmanın hakikaten hoş yanları var. Yok, ‘‘Doğum günüm adeta tüm yurtta, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde ve dış temsilciliklerimizde kutlanıyor’’ diyecek değilim. Okunan şiirlerin bana denk düşen bir yanı yok.
Hoş olan, hiçbir arkadaşımın doğum günümü atlamaması. 23 Nisan dendi mi, otomatik olarak beni hatırlar bütün tanıdıklarım. Yıllardır görmediğim arkadaşlarımdan bile telefon gelir.
Yalnız kötü olan bir yanı var, ne zaman bir kutlama tertiplemeye kalksam şöyle eksiksiz bir kadro oluşturamam. Zira herkes tatilden istifade bir yerlere gitmiş olur. Hele son yıllarda her bayramın önüne arkasına gün ekleyip uzatmak ádet olduğundan... Ara ki bulasın insanları.
* * *
Şimdi doğum günü deyince...
İnsanın ister istemez yıllar içerisinde uğradığı değişim geliyor aklına.
Ancak böyle bir günde bunu düşünüp moralimi bozacak değilim. Bendeki değişim yerine, doğum günlerinin ayrılmaz bir parçası olan pastanın evriminden söz etmenin daha mantıklı ve tatlı, hatta kremalı olacağını düşünmekteyim.
Çocukluğumun ilk yıllarında pastalar biçim itibarıyla ‘‘rulo’’ ve ‘‘piramit’’ olmak üzere ikiye ayrılırdı.
Rulo pasta, adı üstünde rulo şeklindeydi. Daha ayrıntılı bir tarif gerekirse, ‘‘Birbirine uç uca eklenmiş muz birliğinin, halvet halindeki krema ve kedidili ikilisiyle sarılıp sarmalanması’’ denilebilir.
Piramit pastanın ise piramitle bir alakası yoktu. Muhtemelen Mısır'daki piramitlerden ve tabii ki geometriden habersiz bir pastacının taktığı bir isimdi.
Hadi o ismi taktı, biz yıllarca neden takmadık bu konuya? İşte yine kimsenin parmak basmadığı bir konuyu ele alıp tarihi bir yanlışı düzeltmek bana nasip oldu.
Efendim, piramit pastanın gerçek adı ‘‘Üçgen Prizma Pasta’’dır. Belki de tabanının üzerine dikilmeyip, yan yüzeyinin üzerine boylu boyunca yattığından kimse anlayamadı bugüne kadar.
Neyse uzatmayayım, üçgen prizma pasta dilimlendiğinde, her bir dilim, kedidiliyle çikolatalı kremanın kombinasyonundan oluşan çubuklu pijama görünümü arz ederdi.
* * *
O zamanın pastaları meyve olarak bir tek muzu bilirlerdi. Frambuaz, kivi, böğürtlen vs.'in pastayla içli dışlı olmaları daha sonraki yıllara denk gelir. Şimdi ise bir tek hıyar turşulusu yapılmıyor ki, ananaslı pastanın pek de onu aratmadığını söyleyebilirim.
Pastanın üzerine krema ile doğum günü sahibinin adının yazılmasının ‘‘Dünyanın sonu geldi’’ şeklinde yorumlandığı günlerden, suretlerin pastanın üzerine çıkarıldığı günlere gelmiş insanlar olarak artık pastadan yana hiçbir sıkıntımız yok çok şükür.
Özellikle biçim konusunda. Yeter ki isteyin. Terlik, süpürge, ampul... Geçenlerde bir diş doktoruna arkadaşlarının azı dişi biçiminde bir pasta yaptırdıklarını gördüm. Beyaz kremadan. Tam ortasında da bir parça çikolatalı krema. ‘‘Bu ne?’’ dedim, ‘‘Çürük’’ dediler.
* * *
Bu yaşa geldim, hiçbir alanda pastacılık alanındaki kadar hızlı ve büyük bir değişim tespit edemedim.
Bütün pastacıları kutluyorum.
Doğum günüm münasebetiyle kendimi de kutluyorum. Ama en çok annemle babamı kutluyorum.
MIŞ-MUŞ
Kadınlar dışarı çıkarken 59 dakikada hazırlanıyorlarmış.
Ne numaracı olduklarını buradan anlayın. Fiyatlardaki kandırmaca gibi, 1 saat değil 59 dakika.
Yaşlanmaya dur demek mümkünmüş.
Ancak yaşlılığın bu ihtara uyup uymayacağı meçhul.
Türk kadını krizde makyajdan kısmamış.
Orhan Veli'den bu yana değişen bir şey yok anlaşılan. Bakınız ‘‘Cımbız’’ şiiri.