Okuyan’a mektup

Pakize SUDA
Haberin Devamı

Sayın Yaşar Okuyan,

Son günlerde SSK hastanelerinde yapmış olduğunuz incelemeler sonunda, şarklılara özgü kurnazlığımızın ortaya çıkışının, tam da Avrupalı oluşumuza sevindiğimiz günlere denk düşmesi iyi oldu mu bilmiyorum ama yine de çalışmalarınızı takdirle karşıladığımızı belirtmek isterim.

Ancak affınıza sığınarak bir hususta sizi uyaracağım. Bundan böyle incelemeye gitmeden önce, ziyaret öncesi müsait olup olmadıklarını öğrenmek üzere komşuya gönderilen çocuk misali, yardımcılarınızı hastaneye göndermeyin. Yoksa siz gelmeden 5 dakika önce deterjanlarla pırıl pırıl silinip parlatılan koridorlarda ayağınız kayar, düşersiniz.

Ayrıca ortalıkta fır dönen hamamböcekleri, bir önceki hastanın izlerini taşıyan çarşaflar, sedyede bekletilirken kan kaybından ölen yaralılar, üzerinde iki hastayı birden barındıran yataklar sizin için tevatür olarak kalır.

Gerçi SSK'nın öpüldüğünün ortaya çıkması da az şey değil ancak vatandaşın öpülmekten öte, seksin en ileri aşamasına tabi tutulduğunu da, bu incelemeliriniz sırasınad fark etmenizi isterdim.

SSK'nın öpülmesinden laf açılmışken; bence bunun suçluları, koskoca Sosyal Sigortalar Kurumu'nu kısaltıp SSK yapanlarla, değil diğer çalışanlarına, üç saatte 1500 hastaya bakan doktorunun eline bile üç kuruş maaş verenlerdir.

Kurumda çalışan çeşit çeşit insan var. Bunların bir kısmı SSK'nın ‘‘Söke Söke Kopar al’’ manasına glediğini düşünmüş olabilirler. Siz adamların hakkını vermezseniz, söke söke alırlar tabii. Söküm sırasında öpmek icap ediyorsa, öperler de. Özal bile, ‘‘Benim memurum işini bilir’’ dememiş miydi?

*

Hem bunlar SSK'yı öpmüş sayılmak için ne yapmışlar?

Bir erkeğe 11 kez erkeklik testi yapmışlar.

Az bile. Karşınızdakinin adam olup olmadığını anlamak kolay mı Sayın Okuyan? Bazen bir ömür geçiyor da anlaşılmıyor.

Erkek hastaya gebelik testi yapmışlar.

Şimdi adam gelmiş size, ‘‘Hamile olduğum kanaatindeyim’’ diyor. Doktor ne yapsın? ‘‘Git işine kardeşim, olmaz öyle şey’’ dese adamı ikna edemeyecek. Bir de zaten SSK hastanelerinin ‘‘Hastayı başlarından savıyorlar’’ diye adı çıkmış. Mecburen yapıyor bir gebelik testi, veriyor adamın eline hamile olmadığına dair raporu. Doktorun görevi hastanın her türlü şikáyetini dikkate almaktır. Erkeklerin gebe kalıp kalamayacağı SSK doktorunu aşan bir meseledir.

Bir insana 5 kez otopsi yapmışlar.

Yaparlar tabii. Kuyruklarda bekleşirken, muayene sırası gelmeden, dolayısıyla hastalığının ne olduğunu öğrenemeden Hakk'ın rahmetine kavuşanların hiç olmazsa yakınlarına bildirmesinler mi ölüm sebebini?

‘‘Neden 5 kez?’’ diye sorarsanız, evet, bana da biraz fazla geldi. Ama sizin ‘‘ütüyü prizden çıkarmış mıydım?’’ diye işinden izin alıp eve gidip bakan; iki saat sonra ‘‘Acaba iyice baktım mı?’’ şüphesiyle tekrar izin alan ve bunu akşama kadar defalarca tekrarlayan; en sonunda çareyi ütüyü torbaya koyup yanında işyerine götürmekte bulan takıntılı insanların varlığından haberiniz yok galiba.

Bu doktorda da ‘‘Acaba teşhisi doğru koydum mu?’’ şeklinde bir takıntı olamaz mı? Bal gibi olur. Ancak ufacık bir nokta var. Otopsi yapılan kişi hayattaymış. Olabilir. Hepimiz insanız. Beşer şaşar. Doktor da şaşmış olabilir.

Hem hastanın kalabalığın arasından sıyrılıp öne geçmek için kendisine ölü süsü vermediği ne malûm?

Gencin biri annesiyel babasını boşatmış, kendisi de karısından boşanmış, babasıyla boşandığı karısı evlenmişler.

Ne var bunda? Kızcağız aniden aslında olgun erkeklerden hoşlandığını fark etmiş olamaz mı? Öküz altında buzağı aramayın Sayın Okuyan. Sizin dünyadan haberiniz yok anlaşılan. Gelin, birkaç gün İstanbul'da kalın, bakın neler dönüyor. Sizin işkillendiğiniz bu hikáye, iki sevgilinin bir kez bile öpüşmediği eski Türk filmleri gibi kalır.

Bütün bunları size telefonda izah etmek niyetindeydim ancak fotoğraflarda elinizde gördüğüm cep telefonunuz maalesef kapalıydı. O malum hanımefendi ‘‘Sinyal sesinden sonra mesajınızı bırakın’’ diyordu. Haklısınız tabii. Koskoca bakansınız. Ben bile her telefona çıkmıyorum.

Sesli mesaj bırakıp mazuratını bildirenleri sırayla arayıp cevap verdiğinizden eminim ama ben kuyruğa girmektense, mektup yazmayı uygun gördüm. Malumunuz burası Türkiye. Bana sıra gelinceye kadar SSK gündemden düşebilirdi. Saygılarımla.

Mış muş köşesi

Çevik Paşa teniste çok iddialıymış.

Öyleyse Cumhurbaşkanlığı için hiç şansı yok. Selefinin durumu malum.

CHP Genel Başkanı Öymen, ‘‘AB zafer değil’’ demiş.

Değil tabii. Zafer dediğin savaştan sonra olur. Ortada ne şehit var, ne gazi.

Çikolata bağımlılık yapıyormuş.

‘Yapıyormuş’’ yerine ‘‘yaptı’’ desem daha doğru olacak.

Avrupa Birliği'ne girince odacılık ve çaycılık da tarihe karışacakmış.

Kokoreççiler, sakatatçılar, odacılar, çaycılar... Her an korku içindeyim, bu AB bir gerekçeyle, misal bilgisayar bilmiyorum diye.

Kamer Genç oğlunun evinden bir dansözle çıkarken yakalanınca, ‘‘Çiçekleri sulamaya geldim’’ demiş.

Kadının resmini gördüm; hiç de süzgeçli sulama kovasına benzer bir hali yoktu.

Yazarın Tüm Yazıları