Düzeltirken bozmak, yaparken yıkmak huyumuzdur gerçi... Fakat bu kadarı fazla kaçtı.
Hayır çocuklar hálá ölüyor zaten Türkiye’de de... Kaderiyle, hastalıklarıyla baş başa bırakıldıklarından oluyor bu daha ziyade. Ama bu sefer durum değişik. Müdahale edilmediğinden değil edildiğinden ölüyorlar.
Sapasağlam çocukları hastalanmasınlar diye aşı yapmak suretiyle öldürmek dünyada ilk defa oluyordur herhalde. Bilmiyorum Afrika’da falan bir yerlerde de oldu mu daha önce...
* * *
Benim anlamadığım, bu kızamık denen şey ne zaman aşı marifetiyle yakalanmadan savuşturulan bir hastalık oldu. Biz aslanlar gibi sırayla hepsine tutulurduk. Benekliler... Kızamık, kızamıkçık, su çiçeği; beneksizler... Boğmaca, kabakulak. Beşibiryerde gibiydi bunlar adeta. Biri olmazsa olmazdı.
Annemin, kardeşim için ‘Hálá boğmaca olmadı bu çocuk’ diye üzüldüğünü hatırlarım.
‘Bizimkine de bulaşsın da bir an önce tamamlayalım şu hastalıklar zincirini’ düşüncesiyle çocuğunu bu hastalıklardan birini geçirmekte olan komşu çocuğuyla özellikle temas ettiren anneler vardı.
Fakat ne okulda, ne mahallede, ne akrabalar arasında kızamıktan ölen bir çocuk olduğunu hatırlamıyorum. Anadolu’da olmuştur muhakkak. Ama bir zamanlar oralarda çocukların sağ kalması mucizeydi nerdeyse.
Şimdi kızamık aşısından ölenler, şehirdeki çocuklar. Ve yıl 2005.
Ne diyeyim bilmem ki. Hani bıraksaydık dağınık mı kalsaydı acaba...
* * *
Peki babasına gidip geliyor diye kayınbiraderlerinin bir olup çocuk kadın Rojda’nın burnunu kesmelerine ne diyorsunuz?
Ya bir kadının hem ishal hem de leblebi yemiyor diye 5 yaşındaki üvey çocuğunu döve döve öldürmesine?
Ne coğrafya ama!
Çocuklar üvey anadan sıyırtsa aşıya, aşıdan kurtulsa kayınbiradere yakalanıyor.
Bugün de Anneler Günü aksi gibi. Birileri çıkıp ‘Önce çocuklarınızı muhafaza etmeyi öğrenin!’ diyecek diye korkuyorum.