Mayomu giydim bekliyorum

Bakın, teknede güneşlenirken gazetecilere yakalanınca kaçmayı anlıyorum.

Denizin ortasındasınız, "Aslında kendi aranıyor" diyemez kimse. Magazincilerin bekleştiği mekán kapıları gibi değil yani.

Gerçi artık magazincilerin yetişmediği yer yok. Ay’a gitseniz, bakmışsınız sizden önce oradalar!

Fakat arkadaşlarımızın bu başarısında "yakalananlar"ın da payı yok değil. Yani yardımları hakikaten inkár edilemez. "Mayomu giydim bekliyorum" gibi haber göndermeler mesela...

"Neden yakalanmış gibi yapacaklarına çıkıp doğru dürüst poz vermezler?" diyeceksiniz.

Sebep çok.

Mesela "mayolu fotoğraf çektirmeyip hanım hanımcık bir imaj oluşturmak, böylece ’aile’ye hitap etmiş olmak" bunlardan biridir. Sanatçıların bu yönü kebapçıların "aile salonu"na tekabül etmektedir.

Fakat bir yandan da "göstermek" istemektedirler. E, ne olacak o zaman? Yakalanılacak elbet.

Bir diğer sebep, halkımızın röntgencilik sevdasıdır.

Ya da şöyle söyleyeyim, "gizlenen" "sunulan"dan daha caziptir. Daima.

"Yakalanmış" bir görüntü, karşıdakinin sırlarına vakıf olmak ya da gizli bir evrakı ele geçirmek gibi haz verir insana. Dikkatini her yeri ortada olan kadından ziyade iki gömlek düğmesi arasından görebileceklerine veren erkekleri düşünün... Onlar gibi işte.

Bir de muhabir arkadaşların "söke söke almak" suretiyle kazandıkları "acar muhabir" sıfatı var tabii.

Diyeceğim sanatçı, okur, gazeteci... Alan memnun satan memnun, uyum içerisinde yaşayıp gidiyoruz.

*

Bakın nereden nereye geldik. Mayoyla kaçanı anlıyorum da gelinlikle kaçana aklım ermiyor diyecektim.

Eski manken yeni şarkıcı Demet Akalın evlendi biliyorsunuz. Allah mesut etsin.

Fakat gelinlikli fotoğrafının çekilmesini istemeyip yüzünü sakladığını duyduk.

Düşündüm düşündüm, hak veremedim kendisine.

"Özel hayat" diyeceksiniz.

İyi de gerdeğe girerken görüntülemeye kalkmadı ki kimse. En sıradan gelinin bile hayatı boyunca çektireceği fotoğraftan daha çoğunu çektirdiği gündür düğün günü.

Öksürse haber olan, üstüne giyip de poz vermediği kılık kalmayan birinin bir de gelinlikli fotoğrafı çıksa gazetelerde ne olur?

Üstündeki kıyafetle, belediye binasının bir odasında değil de gelinlik giyerek davetliler huzurunda evlenmek, bu olayı herkesle paylaşmak istemek değil midir biraz da?

Acaba alışkanlıktan olabilir mi diyorum.

"Yakalanma" alışkanlığından.

Flaş patlayınca alışkanlıkla yüzünü sakladı belki.

Bakmışsınız balaylarını geçirecekleri otele de takma isimle kayıt yaptırmış! Kocasıyla aynı odaya değil de yan yana iki ayrı odaya yerleşmişler falan!..

Olabilir yani.

Hayırlı bir iş

Osman Müftüoğlu geçenlerde çok hayırlı bir iş yaptı. Hürriyet’teki köşesinde "Hem etine dolgun hem de memnun biri olabilirsiniz" dedi.

"Memnun" yerine "Güzel" deseydi daha da hayırlı olacaktı. Zira kadın kısmını esas ilgilendiren şey bu. Güzel görünüyor mu, görünüyorsa memnuniyet otomatikman gelir zaten.

Yoksa durduğu yerde balık etine falan razı olması mümkün değil.

Ama işte Müftüoğlu gibi yetkili bir ağızdan duyarsa... Gerçi bu da tatmin etmez ya kadını... Bakışlardan anlayacak illa ki. Bilhassa hemcinslerinin bakışlarından. Ama işte yine de bir çabadır hiç olmazsa.

"Hayırlı" sözcüğünü ise boşuna kullanmadım. Çünkü hakikaten topluca bindik bir alámete gidiyoruz kıyamete!

Artık neredeyse karşımızdakinden duyduğumuz "Biraz kilo mu aldın sen?" sözü, doktordan ömrümüzün son günlerini yaşadığımızı öğrenmekten daha yıkıcı etki yaratıyor ruhlarda.

Bence basın, modacılar, doktorlar birleşip bir seferberlik başlatmalılar. Son senelerde aksi yönde bir çaba içerisinde olduklarını düşüneceğim neredeyse. "Güzellik zayıflıktır"ı öyle bir soktular ki kafamıza hep beraber... Artık bizi bu yoldan döndürene aşk olsun!

"Ama ucunda sağlık var" diyeceksiniz.

Fakat "ruh sağlığı" diye bir şey de var arkadaşlar!

Ve maalesef hepimizinki gitti gider.

Ayrıca kasları eriyenleri de unutmayalım.

Bu yüzden çok hayırlı bir iş yaptığını söylüyorum Müftüoğlu’nun. Salı günkü yazısını kaçırdıysanız bulup okuyun.

"Her yaşın, her cinsin ve beden tipinin kendine has bir kilosu var."

Oh be!

Birden rahatlayıveriyor insan.

MIŞ MUŞ

Nil Karaibrahimgil pırlantacılar için yüzük tasarlayacakmış.Şarkıların da eti, sütü, tüyü oluyor gördüğünüz gibi.

Sophia Loren 70’inden sonra soyunmuş.Ne var... Bizimkiler 80’inden sonra soyunuyor. Hem de politikaya.

ABD’de bir adam 12 dakikada 53,5 sosisli sandviç yemiş.Herkesin rekoru ülkesine uygun; bazı ülkelerde 12 gün ağzına lokma koymayan rekortmenler var.
Yazarın Tüm Yazıları