Kum saati gibiyiz

ASLINDA bugün, okurun, gazeteyi eline alma ihtimali zayıf.

Yani şu satırları okumakta olan siz, bir araya gelmiş olan "dokuz ayın çarşambası"ndan nasıl olduysa kendini kurtarmış üç beş kişiden birisiniz.

Evet dokuz ayın çarşambası bir araya geldi.

Benim gibi asosyal biri içinse bugün korku filmi gibi adeta. Bayramla yılbaşı yetmezmiş gibi günlerden pazar bir de.

Bugünkü pazarın pazarlığı mı kaldı diyeceksiniz...

Olsun!

Adı yeter bana.

Aramızın bozuk olması için hayatımın her döneminde bir sebebim oldu.

Çoğunuz gibi yani. Pazarı seven pek az kişi gördüm.

Zaten bakınca anlaşılıyor. Türk insanının genelde yüzü gülmez ama pazar günü özellikle suratından düşen bin parça oluyor.

Ailecek kahvaltılara gidiliyor...

Alışverişler yapılıyor...

Balıklar yeniyor...

Fakat robot misali.

Adam mutsuz, kadın huysuz, çocuklar huzursuz.

Kimse orada olmak istemiyor çünkü. Ama bunu kendileri de bilmiyorlar. Çok derinde bir yerde, su yüzüne çıkmayan bir farkındalık var sadece.

1 Ocaklar da pazarlara benziyor.

Hani gün dolduruluyor adeta.

Gönüllü değil de mecburen yaşanıyor.

* * *

Aslında bütün tatil günleri birbirine benziyor.

İşten güçten azade günlerin ortak bir yanı var.

Bizim acemiliğimizden kaynaklanan..

"Rahat" komutunu duyduk mu acemileşiyoruz.

Ne yapacağımızı bilmiyor, apışıp kalıyoruz.

Kimsede yaratıcılık yok.

Birbirimizi taklit ediyoruz mecburen.

Kum saati gibi hep beraber bir bu yana, sonra öbür yana akıyoruz.

Topluca alışveriş merkezlerine gidiyor, topluca Boğaz’a iniyor, topluca balık yiyoruz.

Bize bırakılan zamanları özel kılmayı beceremiyoruz.

Çalışmayı biliyoruz ama yaşamayı bilmiyoruz.

Kimse bir defa olsun kendi başına bir şey yapmayı denemiyor.

Yine beş yıldızlı otellere doluştuk, birbirimize bakıyoruz işte!

Her bayramda, her yılbaşında olduğu gibi.

Klişe gazete başlıkları gibiyiz.

"Dönüş çilesi."

"Türkiye yeni yılı böyle karşıladı."

"Trafik canavarı tatil yapmadı."

"Yeni yılın ilk bebeği."

"Bir yılı daha geride bıraktık."

* * *

Tatiller bizi ele veriyor.

"Yaşam fukarası"
yız.

Sadece toplaşmayı biliyoruz.

Otellerde, sokaklarda, alışveriş merkezlerinde, balıkçılarda tanımadığımız insanlarla toplaşıyoruz.

Memnun değiliz aslında. Yüzümüz gülmüyor. Ama başka türlüsünü beceremiyoruz.

MIŞ-MUŞ

Türkiye’de çocuk pornosu çok yaygınmış.

O çağrı "Haydi çocuklar pornoya" mıydı yoksa?!

Çin’de depremi önceden tahmin etmek için yılanların yuvalarına, hareketlerini gözlemlemek üzere kamera yerleştir.

Bizde de yapılabilir, ama bizimkiler "köstebekçiler" ve "yılancılar" olarak ikiye ayrılacaklarından kamera bir türlü bir yere yerleştirilemez.

Kadınlar daha çok aldatıyormuş.

Bu defa "şaşıyla yatan kör kalktı" demek!
Yazarın Tüm Yazıları