Kulağa hoş geliyor

"Aşk tazelediler"

Böyle yazıyor haberin başlığında.

Bir süre önce erkeğin başka bir kadına áşık(?) olmasıyla boşanmanın eşiğine gelen karı-koca, bir tatil beldesinde aşk tazelemişler.

Aşk tazelemek!

Kulağa hoş geliyor hakikaten.

Aşk başlı başına şahane bir şey, e tazelemek deseniz o da iyi, hoş...

Fakat ikisi biraraya gelince "iki güzelden bir hilkat garibesi çıkıyor" diyebiliriz.

Hani bazen güzellerin en güzel yerini fotomontajla biraraya getirirler de beklenenin aksine ortaya bir ucube çıkar... Onun gibi.

*

Şu hayatta tazelenmeyecek iki şey vardır, biri balık, biri aşk.

Bayat ekmeği ıslatıp fırınlayabilirsiniz...

Fındığı fıstığı kavurabilirsiniz...

İnsanın yaşlanıp bozulmasına zaten artık izin verilmiyor biliyorsunuz, "Bırakın beni bozulacağım!" diye yırtınsanız, mümkün değil. Bakmışsınız otuzikibin çeşit kremle peşinizdeler.

Ahlak bozukluğunun bile çaresi var. Nedamet getirir, tövbe eder, toparlanırsınız.

Fakat balıkla aşk...

I-ıh.

*

Herkes bilir aslında aşkın tazelenmeyeceğini.

Fakat adeta sessiz bir anlaşma vardır aramızda. Kimse çıkıp "Saçmalamayın" demez.

Tazelenmiş gibi yapılır.

Çiftler sahiden aşk tazelemişler gibi elele tutuşup gülümserler...

Etraftakiler inanmış gibi yaparlar...

Gazeteler de "aşk tazelediler" yazarlar fotoğrafın altına...

Laf ola beri gele.

Oysa aşk tazelenmez.

Gitti mi gider.

Aynı insanla "yeniden aşk" mümkün değildir.

Kimsenin kabahati yoktur.

Aşk böyledir.

Aynı iki insana ancak bir defa çöpçatanlık yapar. Baktınız bozulmaya yüz tuttu, atacaksınız.

Atamıyorsanız...

Arada elele tutuşup "oynayacaksınız."

Bir sürü şey adına... Bildiğimiz şeyler işte... Ekonomik şartlar, sosyal konum, ahlaki değerler, aile birliği, şu bu.

E, bunlar romantik değil tabii.

Materyalist yapıyor insanı.

Kulağa da hoş gelmiyor.

Oysa "aşk tazelemek..."

Ne güzel!

Bebek

İstanbul dünyanın, Bebek İstanbul’un en güzel yeri.

Ve yakın zamana kadar Bebek, İstanbul’un en özel yeriydi aynı zamanda.

Hálá bir Boğaz köyüydü bana göre. Arnavutköy ve Hisar’ın restoran kalabalığı arasında sakinliğini koruyordu. Yürüyüş sonrası çayınızı içebileceğiniz bir kahve, bir rakı-balık keyfi, bir pastane, o kadar.

Ama bırakmadılar.

Beklemediğimiz bir şey değildi gerçi.

Adetimiz olduğu üzere bu güzelliğin, sakinliğin de canına okumamız kaçınılmazdı.

"Rant" denen şey geldi, Bebek’i de buldu.

Bir yerin adı bu sözcükle yanyana anılmaya başladı mı zaten, sevenlerine başsağlığı dileyeceksiniz.

Bütün "mekáncı"lar için taşı toprağı altın şimdi Bebek’in.

İyi, hoş da altyapı yetmiyor.

Geçen yaz elektriklerin kesik olmadığı saatler sayılıydı, bu sene kimbilir ne olacak. Mekán sayısı ikiye katlandı zira bir senede.

Sokakları lağım kokuyor.

Trafik deseniz... Birine ah edecekseniz, "Küçük Bebek Caddesi’nden arabayla geçesin inşallah" diyebilirsiniz.

Daha çok mekán daha çok insanı, daha çok insan daha çok mekánı getirdi, getiriyor.

Nereye kadar?

Semtlerin de bir "istiap haddi" yok mudur?

Kim bakıyor bu işlere?

"Yöneticimiz uyuyor mu!" diye bağırsak?

Tersine, "uyanık" yöneticiler yüzünden mi oluyor yoksa bütün bunlar?

Bu yazı Bebeklilerin imdadını duyurmak için kaleme alındı. Duyması gerekenler duyar da bir çaresi bulunur belki.

Gerçi umudum yok.

Türkbükü kurtuldu mu?

Başka bir sürü yer?

Bu da aşk gibi. Gitti mi gider.

MIŞ MUŞ

Abdullah Gül’ü, ailesi "Buz gibi gazoz" diye bağıramadığı için okula göndermiş.

Bakmışsınız CHP gazozu boykot etmiş!

Boneo gergedanı utangaçlıktan çiftleşemiyormuş.

Dubai’ye, Ayşe’ye mi yollasak, birkaç gün bahçede dolaşsa...

Baykal "Gül yeni kimlikle çıkmalı" demiş.

"Sahte kimlik"le mi yani?
Yazarın Tüm Yazıları