Kuaför çocukları

Bir kadının suya değiyor ayakları...

Yok, ünlü şiirden bir mısra değil.

Kuafördeyim.

Karşımdaki kadın ayaklarını pedikür suyuna sokuyor.

Ve mütemadiyen anlatıyor, topuklarını taşlayan kıza.

Dün akşam ne yediğini...

Nasıl uyuyamadığını...

İki gün önce sevgilisiyle ettiği kavgayı...

Az önce yaptıkları konuşmanın ayrıntılarını...

Hepsini anlatıyor.

Kız, bir yandan kadının topuklarını taşlarken bir yandan pür dikkat dinliyor.

Aslında konu beni aşıyor.

Yani sosyolog, psikolog falan olmak lazım. Fakat işte insan sade haliyle bile görüyor bir şeyler.

Uzatmayayım, konumuz kadın kuaförlerinde çalışan genç kızlar ve erkekler.

Akşama kadar ünlü ya da harcayacak çok parası olan kadınlarla içli dışlı olan çocuklar.

Onların hal ve gidişatı.

Her sabah Etilerli, Nişantaşılı, her akşam Reşitpaşalı, Çeliktepeli olmaları...

"Siyah Türkler"le "Beyaz Türkler" arasında gidip gelmeleri...

İki farklı hikáyenin dinleyicisi olmaları, ama ikisinin de kahramanı olamamaları...

Durmadan değişmek, değişmek, değişmek istemeleri...

Normal sayılabilecek bir saç modelinin, giyim kuşamın onları asla kesmemesi...

Adeta boya, balyaj, röfle, makyaj manyağı olmaları...

Gün içerisinde, saçlarında iki renk, üç biçim değişikliğinin doğal sayılması...

Acemiyle ustanın ilk bakışta görünüşlerindeki farktan anlaşılır olması...

Çıraklıktan ustalığa doğru yol alırken aynı zamanda birer Kenan Doğulu ve Hande Yener olma yolunda da ilerlemeleri...

"Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan" misali iç ve dış değişimlerden hangisinin ötekini tetiklediği...

Falan filan.

Evet konumuz bu.

Fakat dediğim gibi derinine inmek benim harcım değil.

Şu kadarını söyleyebilirim, birçok insanın iki dünya arasında gidip gelmesine neden olan bir sürü iş var. Ancak "kuaför çocukları"nın hali başka.

Çünkü müşteriyle çalışanın bu kadar içli dışlı olduğu başka bir iş kolu yok.

Düşünsenize, düne kadar televizyonlarda görüp hayran olduğunuz bir ünlü ayağını kucağınıza vermiş.

Ya da size çok pırıltılı gelen başka bir dünyanın insanıyla senli benli olmuşsunuz, derdini dinliyorsunuz.

Ve akşam, hiçbir şey olmamış gibi mahallenize dönüyorsunuz.

Bu çocuklar bu travmayı küpe takarak, balyaj yaptırarak atlatabiliyorlarsa hakikaten alınlarından öpmek lazım. Ya da o küpelerle balyaj travmanın ta kendisi, bilmiyorum.

Bu arada, ünlü ünsüz bütün kadınların, kuaförün kapısından girer girmez psikoloğa gitmiş gibi çözülüvermeleri de ayrı bir inceleme konusudur.

Anlatmadıkları bir saçlarında kaç kıl olduğu kalır ki, zaten başları o çocukların elinde olduğundan lüzumu yoktur.

Hakikaten "kuaför çocukları" esaslı inceleme gerektiren bir vakadır bana göre.

Bu konu da sosyolojik, psikolojik analizler dünyasına benden bir armağan olsun!

Uçuşun kızlar!

Bugün bir bonkörlüktür gidiyor bende...

Bir armağan da Türkiye’nin genç kızlarına veresim geldi.

Aşağıda okuyacağınız satırlar genç kızlarımıza ciddi tavsiyelerimdir!

Uçuşun kızlar!

Hafif olun.

Tüy gibi.

Ruhunuz, aklınız, fikriniz hafif olsun.

Yaylana yaylana yürüyün, sigaranızın dumanını işveli işveli üfürün.

Ayakkabılarınız topuklu, kahkahalarınız çıngıraklı olsun.

Erkekler aklınızdan, hayatınızdan, yatağınızdan çıkmasın.

Aşk için yaratılmış olun.

Uçuşun kızlar!

Gülüşün, oynaşın, kıpraşın.

Güz olmayın, yaz olun.

Gerici olmayın, verici olun.

Az konuşun, az düşünün, söz dinleyin.

İnce olun, güzel kokun.

Şarap için.

Göz süzün, gerdan kırın.

Bacak bacak üstüne atın.

Uçuşun kızlar!

Kelebek gibi olun.

Eğlenin, eğlendirin.

İnat etmeyin, hesap sormayın.

En fazla cilveli nazlar edin.

Dik durun, bakımlı olun.

Memeleriniz iri, poponuz diri olsun.

Sevin, sevdirin.

Uçuşun kızlar!

Etekleriniz uçuşsun.

Saçlarınız ahenkle dans etsin.

Gözünüzü değil ama gönlünüzü, bir de bacaklarınızı açın.

Uçuşun kızlar!

AKSİ HALDE İŞİNİZ ZORDUR.

MIŞ MUŞ

Æ Kapkaç vakasında düşüş varmış. Çantalardan kayda değer bir şey çıkmayınca demek...

Æ İmam, evlendirdiği oğluna, görev yaptığı camide tören yapmış.

Bence uygundur; evlilik, iki tarafın da yarı ölümü demektir biraz da. ("Camide düğün" meselesine bilahare gireriz.)

Æ Eda Taşpınar güneşten zarar görmemek için arada hastaneye gidip serum alıyormuş.

Fedakár kız! Her şey bizim göz zevkimiz için!
Yazarın Tüm Yazıları