Paylaş
Bir aymazlık, bir aymazlık. Bende. Hiç korkmuyorum. Oturduğum binaya mı çok güveniyorum. Yooo. Hatta kapıcı dairesindeki kolonlarda korozyon varmış. Ben anlamam, kardeşim söyledi. Biri pas payını atmış. İki tane paslı demir çubuk görünüp duruyor. Öyle işe yaramaz, cılız, eskimiş, yorgun.
Bana ne? Hiç umurumda değil. Yöneticiyi uyardık. Hem de defalarca. Yılmadık bir de mektup döşendik. Gayet kibar, ‘‘Alsınlar mektuplarını’’ demiş yönetici. Kapıcı geri getirdi. Belki başka şeyler de söylemiştir ama kapıcı ürkek, çekingen, bir şey demedi.
* * *
Belediyeden mühendisler geldi. Rapor verdiler. ‘‘Tamir edilmesi gerekli’’ diye. Yöneticide tık yok. Kardeşim Boğaziçi Üniversitesi'nden arkadaşını getirdi; hasar tespiti için valiliğin görevlendirdiği arkadaşını. O da aynı şeyi söyledi. Yöneticide yine tık yok. Belki de hastadır yönetici. Bilmiyorum. Sadece bacakları ve sindirim organları çalışıyor olabilir. ‘‘Binamız sağlam’’ diyormuş orda burda. Doğrudur. Biz daha taşınalı dört ay oldu. Test edemedik.
‘‘Daha başka kolonlarımız var, biri çürük olsa ne olur?’’ demiş yardımcısı kardeşime. O da ‘‘Her birinin görevi var. Sizin tek bacağınızı kessem eskisi gibi yürüyebilir misiniz?’’ demiş. Bayılır laf oturtmaya. Ben yönetici yardımcısından yanayım. Belki de her kolonun yedeği vardır. Hani biri çürürse diye.
Hiç korkmuyorum. Yöneticiye güveniyorum. İskele kurdurmuş, apartmanı boyatıyor. Hiç yıkılacak apartman boyanır mı? Boyanmaz. Bu adam deli mi? Değil. O halde belli ki bir yerden istihbarat aldı. Deprem olmayacak.
OTURAN BOĞA
‘‘Olacak’’ diyene inanmıyorum zaten. ‘‘Neden?’’ derseniz, bilmiyorum. ‘‘Yalan Rüzgárı’’nı seyreder gibi seyrediyorum. Olacakmış. Bunu söylerken dayandıkları nokta da tarihin tekerrürü. Hep olmuş, yine olacakmış. Bakın Kaliforniya'daki fay için bir şey diyemem ama Kuzey Anadolu fayı bizim fayımız. Bize benzeyecek elbet. Devamlılık, kararlılık var mıdır bizde? Vardır diyen depreme hazırlıklı olsun. Ben yoktur diyorum. Hiçbir hazırlığım yok. Zerre kadar korkmuyorum. Her gece fosur fosur uyuyorum.
* * *
Ben herküle inanıyorum. Hani kızılderili gibi olanına. ‘‘Bana 'Oturan Boğa' derler’’ demiş. Hiç otururken görmedim onu. Ha bire ayakta, konuşuyor. Renk renk haritaları var. ‘‘Bi sonraki şekli gösterin lütfen’’ diyor kameralara. Bütün umudumuz bir sonraki şekilde. Belki bu sefer anlarız. Nafile. Anlaşılmıyor. ‘‘Anlaşılmayan Boğa.’’
Ama çok bilgili. Hepsini söylemek istiyor. Süre hep kısıtlı. Her şey birbirine giriyor. Bir gün koyvermeli rahat rahat anlatsın. Önemli konu bu. Üç beş gün ekranı ona tahsis etsek ne olur?
Bende telefonu var. Her rivayette arıyorum. Uzun uzun anlatıyor ama haritayı gösteremiyor tabii. Anlattıklarından cımbızla çekip çıkarttığım, kendime bayrak yaptığım bir sözü var. ‘‘Büyük şiddette deprem olmaz.’’ Bu bana yetiyor. Çok seviyorum onu. İçimi ferahlatıyor.
* * *
Hiç korkmuyorum. Zaten benim çok işim var. Hareket halindeyim. Devamlı. Hareket şiddetim 6 civarında. Bu yüzden 6'ya kadar olanları hissedemem.
BEN FAYIM
Papyonluyu hiç sevmiyorum. Hem şişman hem de ‘‘7.5'tan fazla olacak’’ diyor. Geçen gece Yasemin Özdemir'in konuğuydu. İkisi sevine sevine ‘‘Olacak’’ dediler birbirlerine. Bir de bant seyrettirdiler. Amerikalı bir jeolog mu jeofizik mühendisi mi ne; Clinton'a ‘‘Sakın İstanbul'a gitmeyin, tehlikeli’’ demiş. Özdemir ‘‘Bunu daha önce izlemiştik, ama tekrar izlemekten seyircilerimiz mutlu olacaklardır’’ dedi. Olduk. Hem de nasıl. Çok sevinçli. Yasemin Özdemir. Papyonlu da öyle. Belki de iyi bir şeydir 7.5 üstü deprem. ‘‘Pilav üstü kuru’’ gibi.
* * *
Bir de kendini ağırdan satan var. Suretini pek göstermiyor. Telefonla bağlanıyor. Kendini ötekilerden ayrı yere koyuyor. Ben başkayım havalarında. Kalabalığa karışmıyor. Hiç sinirlenmiyor. Sesini hiç yükseltmiyor. Aynı tonda tekrarlıyor: ‘‘Olacak.’’ Papyonluyla pek sıkı fıkılar. Ama beni korkutamıyorlar. Alsınlar ödeneklerini toz olsunlar.
* * *
Sevdiğim biri daha var. Gözlüklü, kırmızı yanaklı, topluca. Her programa gidiyor. Çok anlaşılır anlatıyor. Anlattıklarını elleriyle kollarıyla tarif ediyor. Hatta bir keresinde beraber katılmıştık bir programa; beni ayağa kaldırıp ‘‘Pakize Hanım fayın batı ucu’’ demişti. Fayım ben. Belki de o gün bugündür korkmuyorum. Fayın batı ucuyum. Kötü biri değilim, kimseyi öldüremem.
Seviyorum beni fay yapanı. ‘‘5.5-6.5 arasının eli kulağında, 7 üstü daha 30 sene olmaz’’ diyor. Ne çok iyi ne çok kötü. Karar. Oturan Boğa'yla papyonlunun arası.
* * *
Hiç korkmuyorum. Ne fenerim var ne düdüğüm. Deprem çantalarının hepsini boşalttım. Onlar sadece çanta artık. Ben de sade vatandaşım. Hazırlıksız ve korkusuz. Eskisi gibi. Uyuyorum, çalışıyorum, yiyorum, içiyorum, geziyorum.
Birileri bir şeyler söylüyor. Duyuyorum ama umursamıyorum. Galiba bi yerlerde deprem mi olacakmış neymiş. Hangi ülkede olduğunu bilmiyorum. Hiç kulak vermiyorum. Apartmanıma güveniyorum. Yöneticimiz saçına kır düşmüş koskoca adam. Yardımcıları da öyle. Kalıplarını görseniz siz de güvenirsiniz. Var bir bildikleri.
Kaynama noktası, donma noktası... Korkma noktası da var mıdır? Var ki ben o noktaya geldim. Artık ötesi yok.
Mış muş köşesi
FP Lideri Kutan mezarlık açılışı yaparken ‘‘Hayırlı uğurlu olsun’’ demiş.
İyi ki fabrika açılışlarından gelen alışkanlıkla bir de bereket duası okumadı.
YÖK Başkanı Gürüz, ‘‘En az Bahçeli kadar milliyetçiyim’’ demiş.
Hadi bakalım; en, hakiki, öz milliyetçi kim?
Fuhuştan yakalanan Rus kayakçısı yakalanmasaymış Türk olacakmış.
Son anda bir fahişemiz eksik oldu.
Bolu'da kayak sezonu karsız açılmış.
Sosyete bunu kendisine ölüm acısı yapmıştır. Öyle ya, marka takım taklavatları ellerinde kaldı.
Ecevit, ‘‘AB üyeliği 2004'e kalmaz’’ demiş.
Hatta suçluları iade kapsamı ya da zaman aşımı gibi sebeplerle iki gün içinde sütten çıkmış ak kaşık yaparsak seneye bile kalmaz.
Paylaş