Kıyma makinesi

‘HÁLÁ görmüyor musunuz semtinizde kasap kalmadı.

Bakkal her gün küçülüyor.

Manav, camcı, ayakkabı tamircisi de kalmadı.’

Bakkallar ve Bayiler Federasyonu Başkanı Bendevi Palandöken’in feryadı bu. Onca mühim haber içerisinde gözünüzden kaçmış olabilir.

Okuyunca göğsümün ortasına bir yumruk gelip oturdu. ‘Mahalle’de doğup büyüdüğüm için herhalde.

‘Site kuşağı’ değiliz biz. ‘Mahalle çocuğu’yuz. Kasapla, bakkalla, ayakkabı tamircisiyle büyüdük.

Kasap deyince mesela...

Kıyma makinesi geliyor aklıma ilk... makinesinin o yılların çocuğu için ne demek olduğunu, kendini bildiği gün bilgisayarla tanışanlar anlamaz tabii.

Sırf, etin, makinenin bir tarafından girip öteki tarafından kıyma şeklinde dökülüşünü seyretmek için annemin peşine takılıp kasaba giderdim.

Ha, bir de dükkána ‘kapı’lık eden boncuklar var tabii. Onlarla oynamanın dayanılmaz cazibesi...

Şimdi dekore edilmiş mekánlarda taşlısından aynalısına binbir çeşidini gördüğümüz ‘pano-kapı’ların doğum yeri kasap dükkánlarıdır.

Tül perdeleri de unutmamak lazım.

Bazı kasapların kapısında tül perde olurdu. Üzerinde sineklerin ve yer yer kurumuş kıyma parçacıklarının konuşlandığı...

‘İğğğğ’ demeyin!

Tamam o gün için bunu ‘pislik’ olarak değerlendirebilirsiniz. Ama şimdi üzerinden yıllar geçince, yani o tül perde uzaklarda kalmış güzel günlerin bir parçası olunca ve o günler tatlı bir hüzünle hatırlanınca pislik pislik gibi gelmiyor insana.

***

Ta uzaktan kasabın yerini tayin etmenizi sağlayan, her biri adeta taş kesilmiş vaziyette hiç ara vermeden içerisini seyreden, kasapların doğal kapı önü dekoru kedilerle ilgili anılarım ise hiç hoş değil maalesef.

Hayvanlardan korktuğum ve şimdi düşününce bu açıdan kaybedilmiş saydığım yıllardı o yıllar. Dükkána girerken anneme kovdurmuş bile olabilirim sevgili dostlarımı. Ne yazık!

‘Kasap’tan bahsedip de ‘kasap sucuğu’ atlanır mı?

Evet sucuğu da kasap yapardı.

Sipariş üzerine.

Henüz tam kurumamış, birbirine iple bağlı kangallar mutfağın bir kenarına asılırdı. Ne güven varmış o zamanlar!

Kimsenin aklına gelmezdi, hangi şartlarda nerede yapıldığını, içine ne konduğunu kurcalamak... E, Uğur Dündar da çocuktu tabii.

***

Hálá kasaplı semtler var. Ama onlara ‘kasap’ denir mi bilmiyorum.

‘Et ve et mamulleri satış merkezi’ artık çoğu...

Marketlerin et reyonundan farksız.

İçeri girip ‘Danayla kuzuyu karıştır, iki kere çek’ diyebileceğimiz kaç kasap kaldı?

Ve istekleriniz yerine gelirken bir sandalyeye ilişip, çocukların okulundan, havaların soğuduğundan, hayatın pahalılığından konuşabileceğiniz...

Sizi bilmem, benim hakikaten göğsümün ortasına bir yumruk oturdu.

Her bakkal, kasap, camcı, ayakkabı tamircisi kapandığında, her ‘mahalle çocuğu’nun hücrelerinden bir miktarının daha ölmüş olduğunu düşündüğümden midir artık...

MIŞ-MUŞ

Erdoğan, ‘Din çimentomuz’ demiş.

Korkarım ‘Kimimiz dere kumu, kimimiz deniz kumu’na kadar gidecek bu iş!

*

Kadına dayak sorununu ele alan Meclis Araştırma Komisyonu Başkanı Fatma Şahin, ‘Ben şiddet görseydim, anlatmazdım’ demiş.

Anlaşıldı... Komisyon sorunu ‘kızılcık’ yöntemiyle çözecek! ‘Kızılcık sopası’na karşı ‘kızılcık şerbeti!’
Yazarın Tüm Yazıları