Kısa yazılar

YAKINDAN TANIYAMADILAR

Bir küçük hikáye.

İstanbul’da, bir apartman bahçesinde, henüz çiçeklenmemiş bir ağaç, apartman sakinleri kararınca kesilmek üzeredir.

Gerekçe?

Hiç.

Veya şöyle şeyler:

"Kuşlar konuyor."

"Gölge yapıyor."

"Senede sadece on beş gün çiçek açıyor."

Ya da Türk insanına doğarken "Ağaç, görüldüğü yerde yok edilecektir" emri verilmiştir!

Fakat neyse ki tam zamanında bir kadın yetişir ve ağacın kesilmesine engel olur.

Ağaç ne ağacıdır bilin bakalım!

Erguvan.

Hani o en güzel...

Hani İstanbul’un simgesi adeta...

Apartman sakinleri şaşkın sorarlar, "Erguvan mı sahi bu!?"

Belki de hep karşı tepelerde görmekten, uzaktan seyretmekten...

HÁLÁ BURADAYIZ

Bazı yerler var...

Gidip görmek, gezmek, kalmak kesmiyor. Yerleşmek istiyor insan.

Evi barkı dağıtmak...

Satıp savmak her şeyi...

Bir çantayla gidip yerleşmek, ömrün geri kalanını orada geçirmek.

Fakat hálá buradayız hepimiz. Bulunduğumuz yerde.

Hem belki de hiçbir yer bulunduğumuz yer kadar güzel değil... Bizi kışkırtan bahar belki de sadece.

18’İMDEN KALMA HÜCRE

Gözünden yaş gelerek gülmek!

Yavaş yavaş çıkıp gidiyor insanın hayatından.

Oysa deli çağlarda ortada sebep olması bile gerekmiyor.

"Kırışıkla kahkaha aynı bünyede barınmıyor" da diyebiliriz işi gırgıra vurmak istersek.

Fakat son zamanlarda, tıpkı o deli çağlardaki gibi, beni gözümden yaş gelerek güldüren biri var.

Yiğit Özgür.

Milliyet Pazar’da çiziyor.

"Karikatür" demek doğru mu yaptığına, bilmiyorum. Başka bir adı olmalı tarzının.

Her neyse...

Öyle bir yere dokunuyor ki Yiğit Özgür...

"Kahkaha efekti düğmesi"
ne mi desem...

Yoksa "18 yaşımdan kalma bir hücre"ye mi...

Çok gülüyorum, çok.

BASIYORLAR FISTIĞI...

Şu "Cemiyet Hayatı" sayfalarına bakıyorum da...

Bazı ünlü kadınların kıyafetlerine...

Söyleyeyim...

Dolma yapıyorsunuz mesela... "Malzemeden yana sıkıntınız yok diye" basar mısınız içine kuş üzümünü, dolma fıstığını? Bir ölçüsü vardır.

O ölçüyü bulamazsanız dolmanız iyi olmaz.

Bunlar basıyorlar fıstığı... Basıyorlar kuş üzümünü...

Tamam, anlıyoruz malzeme bol, bir sıkıntı yok...

Ama olmuyor.

SEÇİME GEREK YOK

Herkesi kucaklayan siyasi parti!

Hep bu vaatle çıkılıyor yola.

Bu aralar yine gündemde.

Oysa gerekli midir? Bir partinin herkesi kucaklaması?

Ha, hükümet olurlarsa herkesi kucaklasınlar elbet, o ayrı... Ama siyasi partinin bir rengi, bir dünya görüşü olmamalı mı?

Ne o öyle...

Dikiş iğnesi de araba lastiği de bulunan marketler gibi...

Ya da "Ne iş olsa yaparım abi" diyenler...

Bir iş yapsın, doğru dürüst yapsın!

Bir sağlam görüşü olsun, gerçekten inandığı, savunduğu, arkasında durduğu...

Herkesi kucaklamakmış!

E, başka partiye gerek yok o zaman.

Seçime de.
Yazarın Tüm Yazıları