Kısa yazılar

"ÇOK SEVENLER"

Sevgi ilaç gibi.

Sevene de sevilene de iyi geliyor.

Ama "doz"u olmalı.

Gazetelere bakın... "Çok sevenler"in vukuatından geçilmiyor. Sevgilisini "çok seven"den tutun da vatanını "çok seven"e kadar.

"Çok seven" ilk iş eline tabancayı alıyor. Geçenlerde kendisini çok seven sınıf arkadaşı tarafından öldürülen genç kız, en son ne demişti arkadaşlarına... "N’olur kimse çok sevmesin beni, başıma ne geldiyse bundan geldi."

Kimbilir... Vatanın dili olsa, o da aynı şeyi söyleyecek belki.

E, HERHALDE!

"E, herhalde!"

Ne sinir laf!

Fakat düşünüyorum da, yerine ne konur?

Birisi "İki kere iki dört ediyordu di mi?" gibi bir soruyla karşınıza çıktığında mesela...

"Tabii", "Evet", "Hı hı"...

Hafif kalmıyor mu bunlar?

"E, herhalde!" daha tatmin edici. Cevap veren açısından. İçinde bir sürü şey barındırıyor zira. Karşınızdakini akla, mantığa davet ediyorsunuz... Biraz da çıkışıyorsunuz. Böyle bir sürü sözcük var. Fakat "kullanan"dan ziyade "kullandıran"a kızmak lazım galiba. İnsan mecburen bir dil yaratıyor... Tıpkı vücudun mikroplara karşı antikor üretmesi gibi.

ÇOK OKUMANIN KÖTÜ YANI

Çok okumanın kötü yanı da var galiba. Ağızdan çıkan fiyakalı cümlelerin özgün olmama ihtimali artıyor.

Bir sürü şey hafızaya kaydoluyor...

Bunların kimisiyle öyle özdeşleşiyor ki insan...

Kendi "üretim"i zannedebiliyor bir süre sonra onları.

Çok rastlıyorum.

Ve olsa olsa böyledir diyorum.

GÜLER MİYİZ, AĞLAR MIYIZ?

Ülkesini "haddinden fazla sevenler"e sormak istemişimdir hep...

Ne bilirler hakkında?

Dağlarını, göllerini sayabilirler mi? Ağaçlarını tanırlar mı? Bir çırpıda kaç şehrini sıralayabilirler?

Kaçının yerini işaretleyebilirler haritanın üstüne? Hangi meselesine dertlenmişlerdir, kendileri gibi düşünmeyeni bu ülke için tehdit olarak görmekten başka? Hani mankenlere bazı sorular yöneltip cevaplarıyla eğleniyorduk ya milletçe... Aynı soruları bu "haddinden fazla sevenler"e de sorsak...

Güler miyiz, ağlar mıyız, bilmiyorum.

BİR ELİNDE CIMBIZ

Anlaşıldı artık...

Kimi okurun elinde cımbız var! Bir elinde cımbız, bir elinde gazete! Cımbızla aradan çekiyor bir cümle, bakıyor, yorumunu yapıyor, e-postayı yolluyor. Cımbızın ucundakinden ne anladıysa o!

Belki kendine çok güveniyor. "Anlarım ben" diyor... "Önüne, arkasına gerek yok!"

Ama olmuyor.

O bilinen hikáyedeki adama dönüyor. Hani "Abdestsiz namaz kılınmaz" demiş hoca, adam bundan "namaz kılmayın" manásını çıkarmış... Tıpkı o adam gibi. Bakıyorsunuz bir yanda "Sen dinsiz misin!" tepkileri, bir yanda "Çok iyi yaptın şu İslamcılara!" destekleri...

Köşe yazarlarının sorunları diye bir şey duymadım gerçi ama olsa, sıralamak icap etse, ilk sırada bu var bana göre.

MIŞ MUŞ

ÆABD’de yapılan araştırmaya göre, erkekler zengin eş arıyormuş.E, aklın yolu birdir; kadınların dediğine geldiler!

ÆYaprak Dökümü’nün "Necla"sı Fahriye Evcen, "Hiçbir sevgilim bana çiçek almadı" demiş.Ama hatırlattığında "Sen kendin çiçeksin" demiştir hepsi!

Æİşsiz ordusu büyüyormuş."Ordu" oldularsa iyi, sırtları yere gelmez!
Yazarın Tüm Yazıları