Kış uykusu

ZAMAN zaman gördüğüm bir rüya vardı.

Bir gün uyanıyorum, bakıyorum ki dışarısı kapkaranlık. Oysa günü yarılamışız. O gün güneş doğmamış meğer. Hiç de doğmayacakmış artık. Ay bir sıkıntı, bir sıkıntı.

Çok lazımmış gibi rüyam gerçek oldu, neredeyse bir aydır güneş yüzü görmüyoruz. İyi bir şey olsaydı gerçekleşmezdi, eminim.

Bugün bir roman yazmaya kalksam, ‘‘Zifiri karanlık bir öğle vaktiydi’’ diye başlayacağım, tuhaf olacak. Bazen depremlerden kaya kaya İsveç'e komşu mu olduk diye düşündüğüm bile oluyor.

Her gün güneş duası ediyorum. Gerçi kabul gördüğü yok ama Allah'tan umut kesilmez.

* * *

Bari yağışlar dursaydı. Tamam, rahmettir, yağsın da... Eve her giriş çıkışta sırat köprüsünden geçmek zorunda kalmasak...

Apartman yönetimi eksik olmasın, bahçe kapısından apartman kapısına kadar olan yolu iç mekánlara döşenecek seramikle döşetmiş. Islandığı anda ‘‘Vıjjjjt güm!’’

‘‘Dikkat et.’’

‘‘Ay düşüyorum.’’

‘‘Ecevit gibi yürü.’’

‘‘Tutun şuraya.’’

‘‘Keşke ayağımıza zincir sarsaydık.’’

İnsan bilmiyorsa danışır. Katiyen. İki sene önce ‘‘Kolonlar çürük’’ dedik diye küsmüşlerdi ya bize...

* * *

‘‘Karı severim’’ diyenlere taktım şimdi de.

Tamam, ben de severim ama Uludağ'da.

Taksi bulamazken...

Dona dona bekleşirken...

Trafik kilitlenmişken...

Çamur-buz karışımında yürümeye çalışırken değil.

Şehir içinde kar sevene mazoşist gözüyle bakıyorum. Her şey beklenir.

Ama kar bana kulak verecek değil elbet. Yağıyor. Ben de kendime göre bir çözüm buldum. Kış uykusuna yattım.

Evde iki kedi vardı, bir de ayı oldu böylece. Sakın ‘‘Estağfurullah’’ demeyin. Hangisi olursa olsun bir hayvanla benzeşmek bana ancak onur verebilir.

Aralıkta girdiğim battaniyenin altından nisanda çıkacağım. Her işimi inimde gerçekleştiriyorum.

Yazı yazıyorum.

TV seyrediyorum.

Gazete, kitap okuyorum.

Lap-top'um kucağımda, internete giriyorum, mail'lerinizi okuyorum.

Telefon konuşmalarımı yapıyorum. ‘‘Sesin soğuk geliyor’’ diyorlar, ‘‘Battaniyeden’’ demiyorum tabii, ‘‘Hatlardan’’ diyorum ama şimdi öğrendiler.

Yani masa başında ne yapılırsa hepsini yapıyorum. Ayakta olsam ilaveten ne yapacağım?

Ha bir tek ‘‘yan masa’’ gibi ‘‘yan battaniye’’ olayı olmadığından kimseyle lak lak edemiyorum.

Fikir işçisiyim ben. İşimi tuvalette bile yapabilirim ki en mühim fikirlerin insanın aklına o esnada geldiği hepimizce malumdur.

Ben de bilirdim doktor, şu bu olmayı. Ama hayır. Kendime battaniyenin altında icra edebileceğim bir iş seçtim.

Bugün Ertuğrul Özkök, ‘‘Gel Pakize'cim, seni benim yerime genel yayın yönetmeni yaptık’’ dese hiç düşünmeden reddederim. Olmaz, çünkü o kadar büyük battaniye bulamam. Altına toplantı masası sığdıracak kadar.

Yalnız içinde bulunduğum durumun ileriye dönük bir mahzuru var. Nisan ayı gelip de dışarıya çıkmaya kalkıştığımda eklemlerim kilitlenmiş, kaslarım erimiş olabilir.

Durun bakalım. Göreceğiz. Şunun şurasında bir şey kalmadı.


MIŞ-MUŞ

Yeşim Salkım, ‘‘Bankada 1 milyon dolarım olsa Miami'ye giderim’’ demiş.

999 bin 999 doları olduğundan gidemiyor.

*

H.Ü. Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kasapoğlu, ‘‘8 büyüklüğünde deprem bilim ilkelerine aykırı’’ demiş.

İnşallah depremin de bundan haberi vardır.

*

Erbakan, ‘‘Allah bize oy vermeyen bu milletin belasını verdi’’ demiş.

Biz oy vermedik, belayı hak ettik; peki zatıálilerinin, iktidardan düşmek, oy alamamak, yasaklanmak, bölünmek suretiyle uğramış oldukları belayı ne edip de hak ettikleri konusunda bir fikri var mıdır acaba?
Yazarın Tüm Yazıları