İntikam hususunda da piyasanın lideri olmuş durumdalar.
Çin’de bir kadın, kendisinden ayrılmak isteyen kocasının oturduğu binayı havaya uçurmuş.
Bu konuda Türk kadını olarak en fazla ne yaptık bugüne kadar diye düşünüyorum, "Bir devlet memuru olan kocadan, boşanmak için yüksek miktarda tazminat almak; bu sayede adamın servetinin kaynağına dikkatleri çekmek ve netice olarak kocanın, yeni karısının koynu yerine hapse girmesini sağlamak"tan başka bir şey gelmiyor aklıma.
Çinli’nin yaptığının yanında masumane sayılır. Can kaybı yok neticede.
Aslında Çinli, Türk, şu, bu, kadınlar her zaman erkeklerden daha yaratıcı olmuşlardır.
Mesela hiçbir şey yapmadan ara sıra konuşmak suretiyle -ama üzerinde düşünülmüş sözler- sabık kocanın hayatını mahvedebilir kadın kısmı. Adam neticede kimseye yar olamayacak hale getirilir.
...diyerek başka konuya geçiyorum.
* * *
Bir şeyi kırk kere söyleyince olurmuş!
Oldu nitekim.
Türkiye, hakikaten en fazla haber programlarının seyredildiği ülke oldu.
Milletçe yıllardır beyanımız buydu biliyorsunuz. Haber programlarından ve belgesellerden başka bir şey seyretmiyorduk.
Fakat reytingler "Yalan!" diyordu.
Aslında şu da olabilir:
Halkımız, misal, on beş kişinin kameralarla donatılmış bir eve kapatılmasını belgesel zannediyordu!
Düşünecek olursanız, neden olmasın?
Belgesellerin esası biraz da bu değil midir?
Neler olup bittiğini gözlemlemek.
Olay illa ormanda geçecek diye bir kural var mı?
Ha aslanın karacayı, ha on beş kişinin birbirini yemesini seyretmişsiniz!
Veya kendi hayatını tehlikeye atma pahasına sürüden ayrılıp, kaybolan yavrusunu bulmaya çalışan ceylanla, döve döve evden kaçırttığı gelinini, evin yemeği, bulaşığı üstüne kalınca, televizyon stüdyosundan ağlaya sızlaya geri çağıran kayınvalide arasında ne fark vardır?
Hepsi bir nevi belgesel sayılabilir!
Memleketimden insan belgeseli!
Fakat işte bu sefer RTÜK’ün yaptırdığı araştırmadan, izleyicinin, kanalların "Bu belgeseldir" diye ilan ettiği hakiki belgeselleri, kadın programlarından, evlilik yarışmalarından daha çok seyrettiği çıktı ortaya.
Hele haber programları... Birinci.
Fakat haberleri düşününce içine bir kurt da düşmüyor değil insanın.
"Hülya Avşar Feraye Tanyolaç’ın hamileliği hakkında ne dedi"...
"Kurtlar Vadisi’nin Polat’ı Necati Şaşmaz’ın ceketindeki tuğra ne anlama geliyor"...
"Büyü nasıl bozulur"...
Halkımızdaki ani "haber" düşkünlüğünün gözlerde oluşturduğu yaşlar akmadan donuyor.
MIŞ-MUŞ
150 yıl ömür hayal değilmiş.
Ama "hayalsiz yaşanmaz" diyorsanız 151’i hedefleyeceksiniz!
Günde 10 saat televizyon seyrediyormuşuz.
Bize "seyirci" değil "televizyon altı sehpası" denir.