Basın, dinleyici, seyirci... Bir olup Hüsnü Şenlendirici’nin yuvasını yıktınız.
Hülya Avşar’ın bile kabahati var.
"Hüsnü’den başka jön tanımam" dedi, kalktı dizide oynattı.
Şimdi Hüsnü ne yapsın?
Bir gazetelerdeki, televizyonlardaki kendine bakıyor, bir de el örgüsü lizözlü eşine...
E, arada etraftaki lizözsüz kadınlara da bakıyordur...
Siz bunu hep yapıyorsunuz zaten. İnsanlara veriyorsunuz gazı, veriyorsunuz gazı...
Erkek kısmı da şunu hep yapıyor:
Çocukluktan delikanlılığa geçtiği yıllarda misal, komşunun pembe yanaklı tombul kızına abayı yakıyor. Aslında komşuda pembe yanaklı kız yerine 60 yaşında dul görümce olsa ona da abayı yakacak. O yaşta nefis her daim uyanık zira. Ortada "Çağırmazdım acil olmasa" durumu mevcut.
Özellikle Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş sanatçıların neredeyse hepsinin tıfıl günlerinde evlendiği pembe yanaklı birer eşi vardır. Ve o kadınların hepsi, erkeklerin "çocuğunun annesi" olaraktarihin derinliklerine gömülmüşlerdir.
Fakat televizyonlarda kadın programları icat olduğundan beri tarih canlanır olmuş, kadınlar bir bir gün ışığına çıkmaya başlamışlardır, o ayrı konu.
Yani diyeceğim Deniz Seki’lerin bir dahli yoktur.
Sevgili Kibariye’nin sevimli anacığını hatırlarsınız... Hafızalardan çıkmayan o "Şöfer" diye bağırışını... İşte neredeyse o kıvamdaki eşler, yıllar içerisinde edinilen "karizma" için çizici alettir adeta.
Ne yapacaksınız...
Kadının derdi türlü türlü. "Karizma mağduru" olanlar bile var.
Kocamı da götürürdüm
Kadınlar yine ikiye ayrıldı.
Birarada durduğumuz pek yok zaten.
Gün geçmiyor ki bölüneceğimiz bir mesele çıkmasın karşımıza.
En son, kocasına yerine geçecek bir kadın bulmaya yüreği yetenlerle yetmeyenler olarak bölündük.
Kanal D’de bir dizi var. Elveda Derken... Beyninde tümör olduğunu öğrenen genç bir kadın, ölümünden sonra çocuklarına annelik ve tabii ki eşine de karılık edecek bir kadın arayışına giriyor.
"Ben de aynısını yapardım" diyenler çoğunlukta.
Ben karşı gruptanım.
Hatta "tek kişilik üçüncü grup"u oluşturduğumu söyleyebilirim.
Arayışa falan giremeyeceğim gibi, üstüne üstlük giderken kocamı da yanımda götürmenin çarelerini arardım.
Aslında çoğu kadının içten içe benim gibi düşündüğüne eminim ama beyanlarda kimlik gizli olacak ki...
Evet, kocamı da götürürdüm.
İnsan, başka kollarda teselli bulma imkánı varken, üstelik evlilik bir tek káğıt üzerinde sürüyorken bile öteki kadına "Al ben yiyemedim sen ye" diyemezken, bir de ebediyete göçerken "Buyurun kocamı, Allah mesut etsin" diyecek ha?
Her zaman söylerim, yüce gönüllü olamamışımdır hiç.
Ha, illáki ilkel duygulardan arınmış görünmek icap ederse, ben de fikrime bir kılıf bulurum elbet.
Evliliğin kutsallığından girerim mesela. Ölümde bile ayrılmamayı gerektiren bir kurum olduğundan falan...
Yalandan kim ölmüş...
Ölmüş bile olsa zaten ölürayak yapıyoruz ya bu işi!
MIŞ MUŞ
Æ Araştırmacılar, son olarak cinsel arzunun net bir tanımı olmadığına karar vermişler.
İyi bari. Tanımı yapılan şeyin içi boşalıyor zira.
Æ Milletvekillerine, kalp sağlığı için dans etmeleri önerilmiş.