"Zaten oldum olası sevmem o adamı/kadını" diyerek mi?..
Ya da "Mazlumun biridir, ne kadar ileri gitsem yeridir" düşüncesiyle mi?..
Aslında hangi kulvarda olursa olsun bütün köşe yazarlarının var olma sebebi elbet birilerini, bir şeyleri eleştirmek, tiye almak, her şeye muhalif olmak.
Hiçbir gazete kimseye durmadan "Ekonomi tıkırında", "İşler yolunda", "Bahar geldi, çiçekler açtı" şeklinde yazılar döşenmesi için para vermiyor.
Siz de zaten iki kere okur, üçüncüde geçersiniz öyle köşeleri.
Yani hiçbir yazara "Habire ona buna giydirin" denmese de gazete yönetimiyle yazar ve işte hatta yazarla okur arasında sessiz bir anlaşma vardır adeta.
Siz bakmayın öyle "Memlekette iyi şeyler olsa da yazsak" falan diyenlere...
Yalan.
Olmaz yani, eşyanın tabiatına aykırı.
Doktordan "Kimse hastalanmasın Yarabbim" diye dua etmesi beklenir mi?
Bizim işimizde de genellikle eller ovuşturularak bir açık, bir hata, bir tökezleme beklenir.
Kısaca, "Köşecilik bir nevi Polyannacılığın tersidir" diyebiliriz. "İyi"nin içinden "kötü"yü bulup çıkaracaksınız.
Ama işte bazılarımız bu asli görevi yerine getirirken hakaretle eleştiri arasındaki sınır çizgisini ihlal ediyoruz. Her zaman değil ama. Başta sözünü ettiğim gibi bazı kişilere karşı.
"Demek bilerek, isteyerek" diye düşünüyor insan. Öyle ya... Bakıyorsunuz usta bir kalem, başka zamanlarda kantarın topunu gayet iyi ayarlayabiliyor...
İşte bu usta kalemlerden biri geçtiğimiz pazar günü Radikal’deki köşesinde Ajda Pekkan’la ilgili bir yazı yazdı. Özet olarak Pekkan’ın estetik ameliyatlar neticesinde geldiği son noktadan bahsediliyordu yazıda.
Bahsedilebilir tabii.
Yıllardır yazılıp çiziliyor, ben de yazdım. Ajda Pekkan’ın sakladığı bir şey değil bu zaten.
Fakat bu yazı çok incitici geldi bana. Ajda Pekkan’ı sarıp sarmalama isteği uyandırdı.
Bakın, estetik ameliyatları çok gereksiz görebilirsiniz; kadınların gençleşme çabalarını çok boş, çok komik, çok hüzünlü bulabilirsiniz. Ama hiç kimseye şunu diyemezsiniz:
"Artık sadece ’süperstar’ olarak değil, yakın gelecekte bir fantastik gerilim/korku filmi yıldızı olarak da hizmet verebilir.
Bir zamanların stil ikonu, biriciği; o feri kaçmış cam gözler ve kapanmayan dudaklarla artık bir korku unsuru olma yolundadır. Öylece durması káfi gelecektir, oyunculuk yeteneği aramaya lüzum yoktur."
Ha, dersiniz... Size kimse mani olmaz. Ama içinizde bir yer mani olmalı.
Elbet bir de "Dokunulmazlığı olanlar" listemiz bulunsun demiyorum ama mesela "sanatçı" konusunda "varlık içinde yokluk" yaşadığımız şu devirde Ajda Pekkan gibi bir sanatçıyı kaşını gözünü konu edip üzmemeliyiz diye düşünüyorum.
Ajda Pekkan’ı yakından tanıyan biri olarak şunu da belirtmek isterim ki, estetik ameliyatların illa 25 yaşında görünmek istemesiyle pek ilgisi yoktur öyle sanıldığı gibi.
Mükemmeliyetçidir Ajda Pekkan. Bir kıytırık mutfak aletinin bile en iyisinin, en mükemmelinin peşinde ne kadar zaman harcadığını bilseniz, anlarsınız onu.
MIŞ-MUŞ
Bush’un ilk hedefi İran’mış.
Biri dünya atlasını alsın şu adamın elinden!
Erdoğan, zam isteyen milletvekillerine "Zam yok arkadaş" demiş.
"Fakat Kemal Abi gibi kafayı çalıştırırsanız bi şey demem" demiş midir acaba?