Kan parası gibi TUHAF bir ülke burası...

Başınıza bir felaket mi geldiğini yoksa devlet kuşu mu konduğunu kestiremezsiniz.

Beklemeniz lazım.

Ki "Bakalım n’olucak".

Basketbol antrenörü olan sevgilisinin başkasıyla nişanlandığını duyunca "Bu nişan ne ayak?" diye hesap sormak üzere çiftin yemek yediği mekána giden, ancak kime niyet kime kısmet, kendisi şiddete maruz kalan hemcinsim mesela...

Bir yandan hálá sürdüğünü zannettiği ilişkisinin karşı tarafça bitirilmiş olduğuna...

Bir yandan kaba kuvvetle karşılaştığına...

Öte yandan gazetelere düştüğüne...

Yanmaktayken kendisini haftalık bir dergiye fotomodel misali poz verirken buldu.

Fakat tabii ben "yanmak" falan diyorum ama bu "gazetelere düşme" hadisesinin kişide üzüntü yaratması "annemin margarini" zamanından kalma bir hal.

Artık üzülecek bir yanı yok böyle şeylerin. İşte bu bahsettiğim örnekte olduğu gibi gazetelere düşmenin hemen arkasından dergilere çıkılıyor ki bu ötekinden çok farklı bir durum. Yani dergilere çıkmak iyi bir şey oluyor.

Şöyle izah edeyim... Futbol maçında çelme taktılar düştünüz ama karşılığında bir penaltı aldınız. Onun gibi.

Ya da "kan parası" gibi bir nevi.

* * *

Şimdi sırada kim var bakalım...

Kim yapacak sıçramayı...

Fuhuş iddiasıyla gözaltına alınıp sonra bırakılan bir grup kadının her biri adaydır bana göre.

Hakikaten büyük haksızlığa uğradılar.

İddialar doğru bile olsa kimin ne hakkı vardı teşhire?

Bari bellerine kadar kuma gömüp taşlasaydınız!

Bir de, "Biz namuslu kişileri deşifre etmeyiniz" demezler mi!...

"Özrü kabahatinden büyük."

Neyse, konuya dönelim... Şimdi bu bir grup kadın, televizyon stüdyolarında uğradıkları haksızlığı anlatıyorlar.

Büyük ihtimalle anlatmaya da devam edecekler. Fakat bu sefer fotoğraf stüdyosunda.

"Sayın S.U. şimdi de şu siyah kombinezonu giyin... E, sonra ne olmuştu?"

"Valla ben evde eşofmanla oturuyordum ki kapı çalındı... Ay kapak olucam ama di mi?"

Böyle şeyler.

Şerden hayır çıkarmakta üstümüze yok diyebiliriz kısaca.

Ama ne kadar süre?

Bir haftalık derginin ömrü kadar.

Sonra gelsin sıradaki!

MIŞ-MUŞ

Hülya Avşar, "Ben de aldatmak istedim ama Türk kadını ve anne olmam engelledi" demiş.

"Türk kadını aldatmaz!" Neredeyse Atatürk gibi vallahi; her sözü veciz!

Audrey Hepburn tüm zamanların en güzel 100 kadını listesinde en baştaymış.

Listede Banu Alkan yoksa çok şaşarım.

Erdoğan, "Unakıtan istifa edecekti, ben engelledim" demiş.

Şimdi "İyi halt ettiniz" desek Başbakan’ın jargonuna uyar ama bir başbakana hitap jargonuna uymaz; en iyisi demeyelim.

Turistler temiz otobüslerde taşınacakmış.

Bir başka deyişle "Eski, dökük, pis otobüsler Türk vatandaşının hizmetinde!"
Yazarın Tüm Yazıları