Bazen kadınlar çok şaşırtıyor. Şu Hande Ataizi olayında mesela... Birkaç kadından ‘Neden onu koruyorsunuz’ diyen mail geldi.
Hande çok suçluymuşmuş... Bir keresinde gazetecilerden kaçarken pencereye sıkışmışmış... Anadan üryan fotoğraflar çektirmişmiş... Reklam amaçlı ayarlanmış sansasyon haberleri varmışmış... Yani ‘İstenmeyen gelin’ olmayı hak ediyormuş. Kısaca ‘Oh oldu!’ diyorlar.
Söylememe gerek yok, bugüne kadar yazdıklarımdan belli, ben daima erkekle kadın arasında bir yerde duruyorum. Şükür bunun farkında olan okurum daha çok. Ama arada ‘Erkekleri sırf erkek oldukları için yerden yere vuruyorsunuz’ diyen erkeklerle ‘Kadın düşmanı mısınız?’ diyen kadınlar da çıkıyor. En azından bir taraf yanılıyor tabii otomatikman. Fakat bu ilk defa oluyor. Yani bir kadının kadın olduğumdan dolayı olaya duygusal baktığımı ifade etmesi...
*
Hayır! Hande’yi kadın olduğu için değil, haksızlığa uğradığını düşündüğüm için korudum.
Zira gazetecilerden kaçarken pencereye sıkışmış olması benim için bir rezalet değil. Burun ameliyatı olmuştu, sargılı görünmek istemediği için kaçmaya kalkıştı. İçtiği sigarayı babasından saklamaya çalışan gencin telaşı gibi bir şey...
Ha, belki reklam için yaratılmış bir durumdu. Ne yapalım Türkiye’de ödüllü oyuncu olmak tek başına işe yaramıyorsa... Bu Hande’den ziyade basın, okur, seyirci olarak bizim suçumuz. Hande’nin icadı değil bu racon.
Anadan üryan fotoğraf çektirmesini de çok doğal buluyorum. İşi gereği yapmıştır. Yapmalıdır da. Sıradan bir genç kız olarak gidip mahalle fotoğrafçısına çıplak poz vermiş değil ki. Yani tuhaf olan bir durum yok ortada. Bir avukatın, suçlu olduğu iki kere ikinin dört ettiği kadar kesin olan birini savunması nasıl işinin bir gereğiyse Hande’nin de çıplak fotoğraf çektirmesi işinin bir parçasıdır. İkisini de ahlaksızlıkla suçlayamayız.
Bu piyasada ‘Kafa koparıcı’ diye tabir edilen kadınlar vardır elbet. Her zaman olmuştur. İlişkileri ‘Tamamen duygusal’ olanlar... Ama ben Hande’nin, Hülya Avşar’ın o harika deyimiyle, ‘Kart Finans’larla beraberliğini duymadım hiç. Ama o anlı şanlı üniversitelerde, ailelerinden uzakta okuyan genç kızlarımızın, edindikleri birer ‘Kart Finans’ sayesinde son model arabalarla okula gelip gittiklerini, bir giydiklerini bir daha giymediklerini, dekorasyon dergilerine konu olabilecek evlerde oturduklarını biliyorum. Okul bittikten sonra kendilerini bayıla bayıla, övüne övüne bağrına basacak ailelere gelin gideceklerdir mutlaka.
Ha, Hande de beraber olduğu sürece sevgilisinin imkanlarını paylaşmıştır herhalde. Bir okurum ‘Fethi’yle olduğu 1.5 sene zarfında ne denli ekonomik mutluluklar yaşadığını bilseniz...’ dediğine göre... Peki bu memlekette kocasının imkanlarıyla ekonomik mutluluk yaşamayan kaç kadın var? Mesela bana bunu yazan okurum evliyse kocasının imkanlarını reddetmiş midir? Neden Hande’yi herkesten ayırıp ayrı bir kefeye koyuyoruz?
*
‘Madem bu kadar çok seviyordu boşanınca mal mülk istemeyeceğine dair taahhütnameyi imzalasaydı’ diyenler var.
Bakın, ben birtakım pazarlıkların yapılmadığı bir evlilik modeli görmedim daha. Nişan bohçasına ne konulacağından tutun da mehir (daha çok İslami kesimde geçerli olan, boşanma halinde kadına ödenecek bir nevi tazminat) belirlemesine kadar... En büyük pazarlık en sıradan evliliklerde oluyor aslında. ‘Nikahı basmadan yatmam’ diyor kadın... En álá pazarlık bu değil midir? Bir tek Hande’nin imzalarım imzalamam tartışmasına girmesi mi abes?
Dediğim gibi kadınlar beni çok şaşırtıyor. Aynı yollardan geçmiş kadınla erkekten biri için ‘Geçmişi düzgün olmayan kadın’ diğeri için ‘Erkektir yapar’ değerlendirmesinde bulunmaları... Kocalarınız sizi aldattığında hiç sesinizi çıkarmayın o zaman, hakkınız yok zira!