Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin 42.’si yapıldı bitti. Ödüller dağıtıldı. Festivaldeki filmlerin hiçbirini görmedim. Eleştirmen falan olmayışım bir yana, seyirci olarak bile fikir beyan edecek durumda değilim yani. Dolayısıyla ‘Falanca ödülü hak etmedi, filancanın hakkıydı’ diyecek halim yok.
Fakat festivalle ilgili görüşüne başvurulan neredeyse herkesin ‘Jüri gençlerin önünü açtı’ yorumunda bulunması dikkatimi çekti.
Peki, bu mudur festivalin amacı?
O halde direkt genç oyuncu ve yönetmenlere yönelik olsun bundan böyle. Adı konsun yani.
Ya da iki kategoride yapılsın. Yeniler ve eskiler. O zaman belki kriter gerçekten ‘en iyi’ olur.
Yoksa böyle her sene bir söylenti... Seneye bakmışsınız emektar oyunculara vefa borcu ödenmiş. Böyle sırayla gönül alma durumu...
Jürinin yapısını değiştirmekle falan da olmuyor demek... Sadece oylar bir taraftan öteki tarafa kaymış oluyor.
Tabii bütün bu dediklerim ‘Jüri gençlerin önünü açtı’ dedikleri doğruysa geçerli.
Bir de millet olarak her işi şahsiyete dökmek gibi bir sorunumuz var. Altın Portakal için söylemiyorum... Jüriler tarafsız olamıyor. Her piyasada birinin ötekiyle meselesi var; beriki ötekinden gıcık kapıyor, ötekinin berikinden kuyruk acısı var, falan filan.
Bu durumda ne bileyim ben ‘en iyi’, ‘en güzel’, ‘en bilmemne’ hakikaten ‘en iyi’, ‘en güzel’ midir...
Demek jüri ithal etmek lazım.
Hakiki bir tespit için.
Gaz
İnsanoğlu hayata sindirim organı problemiyle başlıyor.
Eylül’le beraber tekrar müşahede ettim bunu. Eylül bizim ‘karı kuvvetleri’nin en küçük neferi... Annem, ablam, ben, kardeşim, ablamın kızı ve nihayet onun kızı Eylül... Kapıdan bakan ‘kadın sığınma evi’ zanneder.
Ne diyordum... Ha, sindirim organı... Bebek kısmı 24 saat tam kapasite ile gaz üretiyor. Zannedersiniz dünyaya geliş nedenleri budur.
Ürettiklerini bir yandan da çıkarsalar... Çıkarıyorlar gerçi lakin üretimleri daha hızlı. Haliyle daima gaz fazlaları var.
Hani ‘insan’ belgeseli yapılsa şöyle anlatılabilir: ‘İnsanoğlu hayatının ilk altı ayını anasının omzuna abanmış durumda, sırtı sıvazlanarak tamamlar.’
Aslında insanoğlu sindirim organlarıyla ömrünün sonuna kadar cebelleşiyor. Ki piyasada neredeyse normal yoğurt kalmadı. Hepsi bağırsak çalıştırıcı.
Diyeceğim, bizde bugünlerde içinde ‘gaz’ kelimesi geçmeyen cümle kurulmuyor.
‘Gazı var.’
‘Gazını çıkardı çok şükür.’
‘Sütünden gaz geçer kızım, yeme onu!’
‘Ver ben çıkartayım gazını.’
‘Hanimiş benim gazlı kızım...’
‘A, seni fazla gaza getirdik galiba Eylül!’
‘Keşke adını Gazel koysaydık!’
MIŞ-MUŞ
Efe Özal eşinden nafaka talep etmiş.
Rahmetli babası da böyle alışılmışın dışına çıkmayı severdi.
Aspirinin sırrı özülüyormuş. Ayol bu zaten insan icadı değil miydi?
Dünyanın en zengin adamı Bill Gates Marmaris’e gelmiş.
Gördünüz işte! Dünyanın en zengin adamı olsanız gideceğiniz yer bizim Marmaris.