Sevişmek... Aslına bakarsanız insanoğlunun en özel eylemi.
Gerçi iki kişilik eylem olduğundan misal defi hacet kadar özel sayılmayabilir.
Ama yine de özel işte.
"Sevgiliniz var mı?" diye sorulduğunda bile ne diyor sanatçılar... "Özele girmeyelim."
Fakat nasıl olmuşsa olmuş, en özel durum kurallara bağlanmış.
Kimin kiminle sevişeceğine sevişecek kişilerden ziyade, üçüncü şahıslar karar veriyor.
Birileri uygun görürse sevişiyorsunuz, görmezse...
Cinayetler işleniyor...
Töreler devreye giriyor...
Mahkemelere koşuluyor...
İcabında polis kapıya dayanıyor...
Hatta kadını hastaneye götürüp baktıkları bile oluyor ki "kayıt dışı" bir sevişme olmuş mu.
Hiçbir şey yapmazsak öyle bir ayıplıyoruz ki...
Trabzon’da iki sevgili intihar etti, duymuşsunuzdur. Birer mektup bırakıp, beraberce hayatlarına son verdiler. İşin içinden çıkamadılar zira.
Erkek, toplumun, yasaların işaret ettiği kadınla değil de gönlünün istediği başka bir kadınla sevişmişti.
Kadınsa "sahiplendirilmiş" bir erkekle.
Ölüp gittiler netice olarak.
"İki ahlaksız" olarak görülmektense bir nevi "Leyla ile Mecnun" olarak anılmayı seçtiler.
Keşke biraz bekleselerdi. Aşk geçerdi nasıl olsa. Fakat konumuz bu değil şimdi.
Konumuz, "Ne olacak bu aşk meşk halleri?"
İnsanoğlunun cinsel hayatı zapturapta alınamıyor aslında. Fakat alınmaya çalışılıyor dünya kurulalı beri. İnat ve ısrarla.
Bir yandan da erkekle kadının yegáne hali "sevişmek" midir?
Beraberliklerin "e hali", "de hali" falan da yok mudur?
Kurulmuş bir ortak hayat, beraberce büyütülmek üzere dünyaya getirilmiş çocuklar, verilmiş sözler, sorumluluklar da yok mudur?
Evdeki kadını 2 yaşındaki çocukla baş başa bırakıp "Senin miadın doldu, hadi bana eyvallah" diyebilmenin hiçbir baskısı olmamalı mıdır bir erkeğin üzerinde?
Şu köşede 8,5 senedir, bir o kadının bir bu kadının yanından, erkeğin bir yanından bir karşısından baka baka bir hal oldum olaya...
Fakat işin içinden çıkamadım sevgili okurlar. Çıkan varsa bana da anlatsın.
Kadınlar álem
Bir kafede oturuyorum... Star’daki programa gitmeden önce biriyle kısa bir görüşme yapmam gerekiyor, bekliyorum.
Erken bir saat, kimsecikler yok.
Bir erkek geliyor.
30-35 yaşlarında, iyi giyimli.
Gülümseyerek selam veriyor. Tanıdığı için değil, nezaketen.
O da bekliyor kanaatimce.
Evet, birkaç dakika sonra 28-30 yaşlarında çok hoş, o da iyi giyimli bir kadın giriyor içeriye.
İkisine de "iyi giyimli" derken, şunu demek istiyorum: Karşıdakinin eğitimli, iş-güç sahibi ve görgülü olduklarını düşündüren bir giyim tarzları var.
Ve şov başlıyor.
Ne şovu?
Elbet kadının sahne şovu!
Bazen "şuh kadın" da oluyor mu bilmem ama bugün "şirin kız" rolünde!
Nasıl anlatayım...
Bardağı tutuşundan mı başlayayım, konuşurken yaptığı el kol hareketlerinden mi, erkeği dinlerken yüzüne yerleştirdiği ifadeden mi...
Her an, vücudunun her santimetrekaresiyle erkeğe "Bak ne kadar sevimliyim" diyor.
Fakat işin acı tarafı, erkek oralı değil.
Ya mönüyü inceliyor, ya dışarıya bakıyor, ya da anlattığına kaptırıyor kendisini.
Kadın ha bire taca atmış oluyor topu.
Ama yılmıyor.
Hatta dozu artırıyor.
Adeta bir "şirinlik muskası."
Bense terbiyesizliği ele aldım, göz ucuyla da olsa tamamen onları izliyorum.
Neyse ki beklediğim geliyor, kendi işime dalıyorum.
Fakat bir şey kaçırdığımı zannetmiyorum. Zira bir tek adamın omzuna konup cik cik etmediği kalmıştı, onu da yapmamıştır herhalde.
Yaptı mı acaba?
Yok canım, ne kadar dalmış olursam olayım fark ederdim.
Fakat eminim bir gün onu da yapar.
MIŞ MUŞ
Erdoğan, Tony Blair’e "Good morning Tony" demiş.
Arkadan "This is a book" da demiş olabilir.
Star TV’de sabah programı yapan Safiye Soyman’la Faik Öztürk, kendilerini Ahu Tuğba-Meriç Erkan ikilisiyle kıyaslayanlara "Onlar ticari amaçlı görüntü, biz ise aile" demişler.
"Aile"nin her gün televizyonda boy göstermesinin nedeni ise "tamamen duygusal!"
Şebnem Schaeffer "Keşke bakire olmasaydım" demiş.
Biri bu kıza bekáretin mesela boy kısalığı gibi kalıcı bir özellik olmadığını söylemeli.
Araştırmalara göre hamsi çok değişmiş.
Boyunda posunda bir değişiklik görmediğimize göre karakter olarak değişti zahir!