İsim, ayakkabı gibi

"Çok duyarlı gibi görünse de endişe nedir bilmez. Girdiği her ortamda sözünü dinletmeyi sever. Güleryüzlü ve konuşkandır. Mantığa dayalı ilişkileri tercih eder."

Kim?

Ben.

Numeroloji yöntemiyle ismimi yorumlayınca bu çıktı.

Bir haftalık dergide, ismimizin kaderimizi ve karakterimizi belirlediğine dair bir yazı vardı geçenlerde. Bir de işte A’dan Z’ye her harfin sayısal karşılığını vermişler. Neticede isminizin 1’den 9’a kadar hangi rakama tekabül ettiğini buluyorsunuz. Ve karşılığında da karakterinizi. Yeryüzünde dokuz çeşit karakter var anlayacağınız.

Benimki yukarıdaki.

"Yalan olursa bu kadar olur" demeyeceğim zira koskoca Alman pedagog konuyu araştırmış etmiş, oturup bir de kitap yazmış. "İsim Kaderdir".

Olsa olsa annemler bana yanlış isim koymuş olabilirler! Çünkü beni bir tanıyana tahlil ettirseniz "Endişeden müteşekkil birisidir. Bugüne kadar mantığa dayalı tek bir ilişkisi olmamıştır." diyecektir size.

Bir tek "Girdiği her ortamda kendini dinletmeyi sever." uyuyor ki onun da dozu tutmuyor. Benimki fazla kaçmış biraz; dinlemeyen olursa zor kullanır, yine başarılı olamazsam mekánı terk ederim!

*

Gerçi ismimden memnunum. Özellikle çocukluğumda çok faydasını gördüm.

Neden derseniz, annem bana küçük yaşta kaybettiği annesinin ismini koymuş. Anneannemin yüzü suyu hürmetine dayağın eşiğinden döndüğüm çok olmuştur.

Ne dayağı demeyin, bizim çocukluğumuzda henüz dayak cennetten çıkmaydı. Annemin vurduğu yerde gül biterdi, kızını dövmeyen dizini döverdi vs.

Üstelik ben dayak nedir bilinmese icat ettirecek bir çocuktum. Yani getirsinler çocuğa sevgi ve anlayışla yaklaşılması gerektiği tezini savunan en iddialı eğitimciyi, ters yüz edip göndereyim. O derece. Fakat işte anneannemin sayesinde yırttım.

Ablam da Hz. Muhammed’in eşinin ismini taşıdığından... Gerçi o zaman uslu çocuktu Allah için.

Belki bizden ağzı yandığından kardeşime sıradan bir isim takmış annem. Ki gerektiği zaman... Fakat bu seferde eli alışık olmadığından kardeşim de kazasız belasız atlattı çocukluk günlerini.

*

Fakat isim önemli hakikaten. İnsanın kaderini belirler mi belirlemez mi bilmem ama ilk anda karşı tarafta bir intiba oluşturduğu kesin. İlk intibayla son intibanın birbirini tutması için bir süre beklemeli hiç olmazsa ki çocuğun kişiliği ortaya çıksın biraz.

Zaten neredeyse ilkokula kadar çocuklar isimlerinden habersiz oluyorlar. Kimse ağzına almadığından... Abduş, Ebuş, civciv, tombiş, ördek, maviş, bebiş... Bunlardır çocuğun ismi. E, altında bezle yalpalaya yalpalaya giden bir karış çocuğun arkasından "Abdullah!" diye seslenmenin alemi yok tabii.

Diyeceğim beklenebilir biraz.

Hatta çocuğun kendisine sorulabilir. Zavallı insanoğlunun kendisiyle ilgili seçtiği pek bir şey yok zaten. Ne anasını babasını ne boyunu posunu, ne sesini, ne rengini seçebiliyor. Bir tek "Kahvenizi nasıl alırsınız?" diye soruluyor ki onda da önüne doğrusunun geldiği pek görülmüş şey değil.

Fakat hálá eski sistemde devam etmekte ısrarlıysanız bir şey diyemem tabii. Ama ismin ayakkabı gibi olduğunu söyleyebilirim son olarak. İnsana büyük ya da küçük geleni vardır. Cuk oturması için illa kendisinin giyip bir bakması lazımdır.

İki adam ve samimiyet

Adamlardan biri çıktı anlattı.

Adam gibi.

"Evet andropoz da olabilir" bile dedi.

Artık söylenecek söz kaldı mı?

Kurcalamanın alemi?

Hiç mecburiyeti de yoktu üstelik.

Ama adam akıllı.

Daha da önemlisi SAMİMİ.

Öteki adam...

O da çıktı anlattı.

Yanına eşini ve "çaydan geçirdiği aile dostunu" da alarak hem.

Ama olmadı.

SAMİMİ değildi çünkü.

Bir de korumak istediği diğer adam gibi özel hayatının mahremiyeti, duyguları falan değildi. Konumunun derdindeydi.

Samimi olsaydı onu bile kurtarabilirdi belki. Daha önce bakanlar gördük... Dürüstçe ortaya çıkan...

Samimiyet önemli.

Düşündüğünüz hiçbir durum içinden çıkılamaz değil, eğer samimiyseniz.

Bu konuya girmişken...

"Eş" durumundaki kadının, kocası ve kocasının sevgilisi olduğu söylenen kadınla basın toplantısında yer almasını "İslami kesimde kadının kocaya mutlak itaati" şeklinde değerlendirenler oldu.

Ben böyle düşünmüyorum.

Sadece, kadınları, "onurunu koruyanlar"la "kocasının karısı" konumunu koruyanlar ve bu uğurda her şeyi yapanlar olarak ikiye ayırıyorum.

Bir kadının bu iki gruptan hangisinde yer alacağı "İslami kesim"den olup olmamasıyla ilgili değil, inanın.

MIŞ MUŞ

Pınar Altuğ "Yılın annesi olmak istiyorum" demiş.E, olmayacak iş değil, bir "oğlu" da var hazır!..

Hülya Avşar "iki veya üç sene içinde mutlaka herhangi bir partide sosyal şeylerle ilgileneceğim" demiş.Bakarsınız "Sosyal Şeyler Bakanlığı"nın kurulmasına öncü, hatta bu bakanlığın şeyi yani bakanı bile olur!

Andropozdaki erkek daha çok aldatıyormuş.Andropoz erkeğin keyifli dönemi anlayacağınız, menopozla karıştırmayın!
Yazarın Tüm Yazıları