İlk ağızdan...

"BİRİNCİ kadın", "ikinci kadın", "iki arada kalmış erkek"...

Haklarında çok yazıldı çizildi. Ben de yazdım, yazıyorum. Ama neticede yaptığımız hariçten gazel okumak oluyor.

Ne kadar iyi gözlemci olursak olalım, hayatımızın bir döneminde taraflardan biri olalım hatta... Hele bu, aksine öteki ikisini "hiç anlamamış" olduğumuzu gösterebilir "çok bilmek"ten ziyade. Bir de aradan geçen zaman var. Bir sürü şeyi unutturan, törpüleyen, değiştiren, silen, hafifleten...

Diyeceğim, olayı dumanı üstündeyken, ilk ağızdan dinlemek başka oluyor.

Bir okurumdan mektup aldım. Bir "ikinci kadın"dan. İçini dökmüş. Ben etkilendim. Bir de siz okuyun bakalım.

* * *

Evli bir adamla bir buçuk yıl önce boşanmayacağını bile bile beraber olmaya başladım. Çünkü áşık oldum.

Yaşım 27, onunki 45.

Her geçen gün biraz daha fazla sevdim. Öyle çok sevdim ki onunla yaşadıklarım için Allah’tan af dilerken onun için de aynı dilekte bulundum. Onun hep iyiliğini, mutluluğunu istedim.

Birlikte olmaya başladıktan kısa bir süre sonra bir ev tuttu bana. Başından çok sayıda ilişki geçmesine rağmen ilk kez böylesine kapılıyordu birisine.

Fakat boşanma ihtimali sıfırdı.

Sonra bana kıyamadı, evi kapattık, bitti.

Her gece cehennem azabı yaşadım. 2-3 ay sonra tekrar görüşmeye başladık. Ayrılamıyorduk.

Zarar vermek istemeyecek kadar çok seviyordum onu. Kaçtım, yurtdışına gittim. Sırf ona daha fazla bağlanmamak için.

Olmadı.

Bugüne kadar hep adı sanı belli, kim olduğunu Türkiye’nin bildiği arkadaşlarım, flörtlerim oldu. Ama evlenmedim. Çünkü kimseyi sevemedim, "İşte bu" diyemedim, aklım, ruhum, gönlüm tatmin olmadı. Erkekler hep áşık oldular, acı çektiler, kıskandılar, ben güldüm.

Bir bu adamı sevdim ve hep dedim ki, "Benim bu adamdan bir çocuğum olacak, bunu çok istiyorum".

Ben kaçtım, o kaçtı, kaçamadığımız bir zaman hamile kaldım.

Bana "Aldır" demedi.

Öyle çok sevindi ki...

Beni daha çok sevdi. Onun mutluluğunu, sevgisini gördükçe mahvoldum.

Ama evlenemezdi...

"Doğur, her şeyim senin" dedi, ama boşanamazdı.

Kürtaja ağlaya ağlaya gittik. Ben ağladım, o ağladı.

Ben o mutsuz olmasın diye hayatımda en istediğim şeyi öldürdüm.

Daha kalp atışları bile yoktu ama hayat, doğuramayacak bile olsam hamile olduğumu öğrendiğim o beş gün anlamlıydı.

Hayatım bitti.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

İnsan her şeyi yok sayabilir. Pişman olabilir, üstüne çizgi çekebilir. Ama bunu değil. Bu, yok sayılabilecek, unutulabilecek bir şey değil.

Hayatta en çok istediğim şeyi Tanrı bana verdi ama ben O’na geri verdim.

Şimdi, doğursaydım yaşayabileceğim tüm zorlukları görebildiğim halde çok pişmanım.

Çünkü nefes alamıyorum.

İşe zor gidiyorum.

Yaşayamıyorum.

Hayatımın anlamını, yaşamak için sebebimi kaybettim.

Bu adamı çok sevdim. Bir kadın ne kadar severse, ne kadar áşık olursa en çok, o kadar. Yeniden hamile kalıp çocuğunu doğurmak isteyecek kadar.

"O zaman hazır değildim, bugün her şeyi görüyorum" diyecek kadar. Bu kadar salak olacak kadar.

Çünkü bugüne kadar karşıma çıkan onlarca düzgün adamda bulamadığımı bu adamda buldum. Hayattan onunla yaşamaktan başka bir beklentim yok.

Yüksek lisans yapmış, yıllardır kendi parasını kazanan biri bu kadar saf, bu kadar duygusal olabilir mi?

Bu uçurumdan geri dönmeyi neden istemiyorum?

MIŞ-MUŞ

Rahşan Ecevit, Bülent Ecevit’in kulağına türkü söyleyecekmiş.

Fişi çekmek gibi bir nevi!

Bilim adamlarının, ömrü uzattığı ve prostat kanserini yavaşlattığı açıklamasından sonra nar ve nar suyu satışlarında patlama olmuş.

Sıra geldi nar suyu sahteciliğine.
Yazarın Tüm Yazıları