Cumhuriyet’in Bilim Teknik ekinde, Tahir M.Ceylan’ın bir yazısında "Erkekler ölürken ereksiyon olur" demesi üzerine, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yılmaz, derginin editörüne bunun mümkün olmadığını bilimsel olarak anlatan bir açıklama göndermiş.
Hürriyet aracılığıyla tartışmadan biz de haberdar olduk.
Şimdi... Yılmaz Hoca ne derse desin, ben erkeklerin ölürken ereksiyon olduklarına inanıyorum.
Benimki bilime değil ama "tanıma"ya dayanıyor. Erkek milletini tanımaya.
Hatta daha da ilerisini iddia ediyorum, aylar sonra mezarı açın bakın, bunların şeyi ne olur ne olmaz diye çürümemiş duruyor olabilir.
Atalarımızın bir sözünü referans olarak gösterebilirim size...
"Horoz ölür, gözü çöplükte kalır."
O zamanki terbiyeyle, üstü kapalı olarak bir güzel ifade etmişler durumu.
Arabalarıyla intikam alıyorlar
Hani arabalarını üstümüze üstümüze süren tipler...
"Çekilin ben geliyorum" diye bağıran hani adeta...
Bizden intikam alıyorlar bana sorarsanız.
Dar bir kaldırımda karşılıklı yürüyor olsak mesela onlardan biriyle, kenara çekilip yol vermeyeceğimizi düşünüyorlar. Öyle bir yere koymuşlar kendilerini.
İşte bu yüzden, direksiyondayken bizim korkuyla kaçıp duvara yapışmamız hoşlarına gidiyor.
O arabaları akşam koyunlarına alıp yatsalar, yeridir.
Onları "adam" eden o arabalarıdır çünkü.
Asla yaya olarak göremezsiniz onları. Gidebilecekleri son noktaya kadar arabalarıyla giderler.
Arabadan inince kendileri olacaklardır çünkü, ama buna cesaretleri yoktur. Kendileri olmanın itibar görmeye yeterli olmayacağını bilirler.
Ve kendilerinden daha değerli olduğunu düşündüklerinin üstüne üstüne sürerler arabalarını...
İlişkinin yenilenmesi
Mehmet Öz...
Dünyaca ünlü kalp cerrahımız...
Allah başımızdan eksik etmesin, bütün kış çalıştığı yetmiyor tatilde de boş durmuyor, konuşuyor.
Her yaz elinde bir reçeteyle çıkageliyor.
Kalbimiz, damarlarımız, beslenmemiz falan derken bu yaz "ilişkimiz" konusunda yardımcı olmak üzere kalkmış gelmiş.
"Ne aláka" demeyin...
İlişki-aşk,
Aşk-kalp,
Kalp-kalp cerrahı
şeklinde bir aláka kurulabilir pekálá!
Uzatmayayım, "İlişki 7 yılda bir yenilenmeli" diyor Mehmet Öz.
Hımmm...
Evin badanasının boyasının, camının çerçevesinin elden geçmesi gibi demek bir nevi.
Fakat nasıl?
İlişki dediğiniz şey elle tutulur bir nesne değil...
E, Mehmet Öz de bir açıklık getirmemiş... "Yenileyin" demiş, gerisini koyvermiş.
Düşünüyorum, düşünüyorum.
Ne yapılabilir?
Mesela yataktaki yerlerimizi değiş tokuş etsek?
Eşiniz sağ elinizin altındayken, sol elinizin altına geçiyor!
Yabana atmayın!
Her yenilik, her değişim bir yadırgamaya neden olur. E, bunda fazlasıyla var.
Başka, başka...
Hah!
7 yılda bir eşinize hitabınızı değiştirebilirsiniz.
Diyelim "Aşkım" yerine "Tombişim..."
Ki geçen yılları hesaba katarsanız gerçeğe daha uygun bir sesleniş olacaktır.
Bir de ilişkinin kadın kısmı olarak aniden ilişkinizi sorgulamaktan vazgeçebilirsiniz mesela.
Yahut erkek tarafı olarak tam tersine günde üç posta ilişkiyi masaya yatırmayı teklif edebilirsiniz eşinize...
Bakın, eğer bu ikisi gerçekleşirse buna "değişiklik" değil "devrim" denir, söyleyeyim size!
Fakat 1 gün sürecek devrime devrim denir mi bilmiyorum. Ben 7 yıl kendini tutabilecek kadın tanımıyorum da...
Ne kadar ıkınıp sıkınsam ilişkiyi yenilemeyi beceremiyorum gördüğünüz gibi. Mehmet Öz yaptı bir hayır, şunun nasıl olacağını da anlatsa bari!