Şöyle söyleyeyim, bugüne kadar röportajını okuyup da hayranlık duymadığım biri olmadı mesela. Ki çoğunu tanırım. Yani o röportajdaki kişiyle uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını bilirim. Fakat öyle sunarlar ki kendilerini, kendimi kaptırırım işte. Kimbilir siz...E, maksat da bu zaten.
Herkesin derdi "mükemmel görünmek". Yoksa "mükemmel olmak" değil.
Tıpkı çoğumuzun ev halinin göreni şaşırttığı gibi. İçimizin de "ev hali" var. Bir tek çok yakınımızdakiler biliyor.
***
Bu dediğim, hepimizin öteden beri bildiğimiz şey. Beni şu satırları yazmaya iten şeyse Taraf gazetesinin her gün bir ünlüye yönelttiği 20 soru. Okudukça tetikleniyorum anlayacağınız. "En kötü huyunuz?"a biri de çıksın, hadi "Yalan söylerim"den vazgeçtim, "Kıskancım" falan desin bari!
Hayır!
Herkes "Çok merhametli", "Çok dobra"...
Aslında "Kardeşim soruyu anlamadın galiba!" diye çıkışmak lazım.
Ama kimse yapamıyor.
Çünkü hepimiz aynıyız, kim kimi düzeltecek. Fakat başta dediğim gibi herkes biliyor nasıl "iyi" olunacağını. Belki sırf "görünmek" de değil sahiden de "olmak"da istiyor ama ne yapacaksınız insanın doğası bu değil. "Eşyanın tabiatına aykırı" bir durum kusursuz olmak.
Belki de imtihan denen bir şey vardır sahiden. "Bütün zaaflarını yenebilen kazanıyor!"
Kimbilir...
Şimdilik yenmiş görünmekle idare ediyoruz. Önemli olan bıraktığımız intiba!
***
Alın işte bir soru daha:
"Size keyif veren EN KÖTÜ huyunuz?"
"Sigara", "Kola",...
Biraz daha samimi olanlar "Çok konuşmak" falan diyor...
Fakat "en samimi" bu naçiz yazarınız. "Dedikodu" demiştim övünmek gibi olmasın!
Ben kendime "samimi" diyorum ama siz bana "enayi" diyebilirsiniz elbet!