Tuğba Özay durumu tek cümleyle pek güzel özetledi.
Kendi farkında değil gerçi ama...
Duymamış olanlar için, "Bazı duygularım köreldi, artık evlenmek istiyorum" dedi Tuğba Özay.
Hakikaten durum budur!
Kimse Özay gibi ağzından kaçırmıyor ama artık bu devirde evliliğe bakış budur. En azından bir kesim için.
Eskiden banyoda fazla kalmaya başlayan gençlerin başgöz edilme zamanının geldiğini anlarmış büyükleri...
Şimdi o zaman "kıçını kırıp oturma zamanı"na denk düşüyor.
Ateşli aşklar sevgililerle yaşanıyor.
Sıra huzura gelince de...
"Eşim sığındığım liman oldu" diyen nicesini duymuşsunuzdur.
Tövbekár olmak gibi bir nevi... Hani "Hacı" olup eski "azgın" hayatından elini eteğini çekenler vardır...
Bütün evlilikler bu niyetle başlamasa da çoğunun tez günde vardığı nokta budur.
Aslında iyi bir şey.
Belki de insanın ihtiyacı olan bu.
"Kendini bırakma" lüksü.
İyi sevişmek zorunda olmamak... Artık en çekici, en dayanılmaz, en akıllı, en şık, en şu, en bu görünmeye çalışmamak...
"Oh be dünya varmış!" deyip şöyle arkaya yaslanmak...
"Hazırol!"dan "Rahat!"a geçmek birnevi...
Fena mıdır?...
Şiddetli sevgi
Takım tutmak gibiydi...
Koskoca insanlar, Filiz Akıncılar, Türkán Şoraycılar, Hülya Koçyiğitçiler diye ayrılırdı.
Sakızların içinden resimleri çıkardı.
Çocuklar biriktirirdi.
Aralarında kavga bile ederlerdi.
"En güzel Türkán Şoray’ın gözleri!"
"Bi kere Filiz Akın sarışın tamam mı! Yabancı artistler gibi!"
Çoluk çocuk herkes "sinemacı"ydı o zamanlar.
Mahallenin dışındaki dünyaya sadece filmlerle çıkılırdı.
"İyi"yle "kötü" filmlerden öğrenilirdi.
Birbirini seven kadınla erkek ve onların kavuşmalarına yardım edenler "iyi", onları ayırmaya çalışanlar "kötü"ydü.
O kadar.
Kötüler de sonsuza kadar kötü kalmaz, bir gün yaptıklarına nadim olurlardı.
Bizim Polat Alemdar’ımız Ediz Hun’du.
Sevdiği kadını sevmekten başka bir şey düşünmeyen...
Tabii ki sadece ruhen ve kalben.
"Şiddet" diye bildiğimiz "şiddetli sevgi"ydi.
Onların birbirlerine, bizimse onlara duyduğumuz şiddetli sevgi...
Alengirli işlerden haberimiz yoktu.
Sonradan öğrendik.
Sahi niye bu kadar çok sevmiştik onları?
Keramet bizde miydi, onlarda mı?
Bütün bunlar, Filiz Akın’ın, oğlunun düğününde çekilmiş fotoğraflarına bakarken geçti aklımdan.
Ne güzel, ne zarif, ne melek Yarabbim!
Öylece duruyor... Eskisi gibi...
Sanki üstünden hiç zaman geçmemiş... Böyle hissetmek iyi geliyor.
Teşekkürler Filiz Akın’a... Ve hepsine.
MIŞ MUŞ
Şişmanlatmayan patates üretilmiş.Gübrenin de "light"ını yaptılar zahir!
Bilim adamları Endonezya’da onlarca yeni hayvan ve bitki türünün yer aldığı kayıp bir dünya bulmuş.Neyse ki bizim buralarda değil, yoksa bulmalarıyla kaybetmeleri bir olurdu.
Kuş gribinde ölüm oranı dünyaya oranla düşükmüş."Bize bir şey olmaz" diyenler haklı çıktı!