Hayvan olmak varmış...

Gezilesi mevsim geldi yine. Fakat bir yandan bağlasalar duramazmışım gibiyken, öte yandan kalkıp gidebilene aşk olsun!

En sevdiğim ekler seyahat ekleri şimdi. Kalkmasam da gitmesem de orada gidilecek bir yer var uzakta. Bu bile yetiyor.

Böyle sürer gider bu. Ta yatılası mevsime kadar. Ki o da pek fena değildir. Kış yani. Yatmanın dayanılmaz hafifliği... Ayılar çok güzel çözmüşler bu işi. Kış başında bir yatıyorlar, yatış o yatış. Yılanlar deseniz keza.

Hayvanlar alemi müthiş zaten. Kuşların yaptığını hangi insan yapabiliyor mesela. Havaya göre oradan oraya pırrr...

Nereden anlarlar havanın bozacağını... Hem de bizim deyimimizle ‘kuş beyinli’ yaratıklar olarak. Biz ‘insan beyinli’ler, elimizde kapı gibi hava raporuyla, hangi gün saat kaçta kar yağacağını bile bile yolumuzu açıp işimize gidemezken...

İnsan düşünen hayvanmış!

Hani bazılarına bakınca düşünmeseymiş daha iyi olurmuş diyorum. Şu Iraklı esirlere işkence yapan ABD’li askerler mesela... Hayvan olsalardı keşke. Ben, insana planlı programlı kötülük eden hayvana rastlamadım daha.

‘İnsanlık’ denen şey hayvanlarda var asıl.

Özgürlük de onlarda.

Sadakat, tutarlılık...

Güzeli de bol üstelik.

Çok da komikler ayrıca. Döne döne kendi kuyruğunu kovalayan kedi mesela...

Okuma yazmaları yok bir tek. İyilikleri oradan geliyor olabilir bak! Okuya yaza Nirvana’ya varmış birini gördünüz mü hiç? Ben görmedim.

Diyeceğim, hayvan olmak varmış şu dünyada. İnsanoğluna akıl fikir verilmek suretiyle en büyük ceza da verilmiş bir yandan. Çalış didin, üzül, kırıl, mücadele et, dövüş, hesap ver... Netice. ‘Bir adet orta boy mevsim meyvesi.’ Ayol, hayvan dediğiniz dalından yiyor onu taptaze... E, ne anladım ben bu işten?

Üstünü çizemiyorsan altını çizeceksin

Çocukluğumuzda önümüzden geçen, misal kırmızı arabaları sayardık. Sayardık da neticede ne olurdu hatırlamıyorum. Gelin arabalarını sayardık bir de. Üç tane olursa gün içinde uğur demekti.

Alışkanlık olmuş demek ki. Ya da çocukluğum depreşti. Kelleri saymaya kalktım geçen gün. Fakat bir süre sonra vazgeçtim. Öyle çok ki... Saçının önü ya da tepesi açılmış adam kalmamış. Hepsi tamamen kazıtmış. Demek ‘Madem öyle, işte böyle’ dediler.

Arkasını uzat önüne tara; önündeki üç teli arkaya yatır... Olmuyordu bir türlü. Aklınla bin yaşasın, kim kazıttıysa ilk, arkası çorap söküğü gibi geldi. Kafası parlamayanlar azınlıkta artık.

Her zaman söylerim, üstünü çizemediğin hadisenin altını çizeceksin!

Fakat iyi hoş da ‘Takke düştü, kel göründü’ hesabı saçın altından çıkan her kafa da kafa değil. Kafadan ziyade armudu andıranı var, aşı yüzü görmemiş ayvaya benzeyeni var... İyi durmuyor tabii o zaman saçsızlık. Ama hangi devirde yaşıyoruz... Yakında silikon takviyesiyle kafaya istenilen şekli verirler görürsünüz. ‘Benim Kafam Güzel Ya Seninki?’ diye kitabını bile yazan çıkar.

Ben esas erkek çocuk doğurmuş olan taze annelere seslenmek istiyorum.

Çocuğunuzu hep sırtüstü yatırmayın!

Hep sağa ya da hep sola da... Biraz öyle, biraz böyle. Gerçi belki kafa şekli de el ayak gibi, bizim dışımızda olacağına varıyordur sonunda, ama yine de siz yanlış yatırarak ilave tuhaflıklara neden olmayın!

Bakın bu önemli konuya parmak basmak da yine bana nasip oldu. Bir çiş bezidir tutturdular... Çocuk için başka laf eden yok. Benden başka kimse düşünmüyor işte 35 yaşına gelip de kel olduğunda çocuğun kafasının nasıl görüneceğini.

MIŞ-MUŞ

AB; Türkiye’ye ‘Bizdensin’ demiş.

Üsluba bakılırsa birlik beraberlik sağlanmış hakikaten.

Çıkık elmacık kemikli erkekler daha seksiymiş.

Bir elinde mezura bir elinde ayna!

Meksika’da UFO’lar askeri uçağı taciz etmiş.

Onların hakkından bir tek bizim köylüler gelebiliyor zaten.

Porche kullanan erkekler karısını aldatıyormuş.

Hiç olmazsa mazeretleri var.

Yeni üretilen bikiniler sayesinde kadınlar iz derdi olmadan bronzlaşabileceklermiş.

Bu hayati soruna da çare bulundu çok şükür.
Yazarın Tüm Yazıları